GüncelMakaleler

HALKIN GÜNDEMİ | “Çalışmak Zorundayım Ama Okula Giderken Harçlık Bile Alamıyorum”

"Üç kardeşin dışında, bu bölgede büyüyen çocuklar içerisinde tarlada çalışmayan sayısı, bir elin parmağını geçmiyor. Bu gerçekliğin üzerine kardeşlerin babasının 6 yıldır hapishanede olması da eklenince, işçilik, çocukların hayatının ayrılmaz bir parçası haline geliyor."

Çocukların yaygın olarak istihdam edildikleri 50 ve daha az işçi çalıştıran tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerleri veya işletmeler, İş Kanununun kapsamı dışında kalmakta ve bu durum işyerlerinin denetim dışı tutulması sebebiyle çocuk işçiliğiyle mücadelede bir eksiklik olarak ortaya çıkmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununun istisnaları düzenleyen 4. maddesi ile Tarım ve Ormandan Sayılan İşlerde Çalışma Koşullarına İlişkin Yönetmelikteki düzenlemelerin özellikle işyerlerinin denetimi bakımından tekrar ele alınması ve ilgili mevzuatların 50 ve altı işçi çalıştıran işletmeler ile mevsimlik tarım işlerinde çalışan çocukları kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi sağlanacaktır” diye yazar Çocuk İşçiliğe İle Mücadele Ulusal Eylem Planı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın internet sitesine girenler bu belgeye kolaylıkla ulaşabilir.

Bu belge bir suç belgesidir; denetim dışı tutulan işletmelerde çocuk işçiliğinin nasıl yaygın olduğunun bilindiğini gösterir çünkü. Hem de devlet katında çocuk işçiliğin devamlılığını engelleme gibi bir çaba olmadığının, olmayacağının kanıtıdır. Keza çocukların çalıştırılmasını engellemek, asla tek başına ve zaten yapılmayan işyeri denetimlerinin çocuk yararına yapmakla mümkün değil. Çocukların çalışmasına ihtiyaç duyulmayacak, onların ihtiyaçlarını karşılayacak mekanizmalara ihtiyaç var. Oysa (konumuzla ilgili olmasa da) üniversitelerde öğrencilerin barınma sorununa, devletin nasıl baktığı örneğini incelediğimizde bile devletin bunu zerre umursamadığı ortadadır. Bunun yerine yandaşlarına kaynak aktaran, çocuk işçiliğini bu konuda sermayenin çıkarına koruyan bir yapıdan bahsetmek gerekir.

Siverek’te tarlada kadınlar ve çocuklar çalışıyor

Bakanlığın da düzenlemesinde bahsettiği gibi çocuk işçilerin ağırlıklı olarak çalıştığı sektörlerden biri tarla işleridir. Başlı başına tarla ve bahçe sahiplerinin ve dayı başlarının (elçi de denilmektedir) insafına bırakılan alan, çocuk işçilik konusunda sıralamanın başında gelmektedir. Burada yaşadıklarını direkt çocuklarla konuşmak istedik. Ve Riha’nın Siverek ilçesinde yaşayan üç kardeş ile bunu konuştuk.

Kardeşlerin büyüğü Bilal 16, Dilan 14 ve Seher 13 yaşlarında. Ve hepsi de 7-8 yaşlarından beri çalışmak zorunda. Çünkü bu ilçede genel olarak iş alanı çok sınırlı. En yaygın işçilik, tarla işlerinde ve burada da yüzde 90 oranında kadınlar ve çocuklar çalışıyor. Kayıt dışılığın üzerine tarla ve bahçe sahiplerinin çalışanların aksine erkek olması da çalışma koşullarının ağırlaşmasına neden oluyor.

Üç kardeşin dışında, bu bölgede büyüyen çocuklar içerisinde tarlada çalışmayan sayısı, bir elin parmağını geçmiyor. Bu gerçekliğin üzerine kardeşlerin babasının 6 yıldır hapishanede olması da eklenince, işçilik, çocukların hayatının ayrılmaz bir parçası haline geliyor.

“İstanbul’a çalışmak için gittiğimi arkadaşlarıma söyleyemedim”

Babalarının tutuklanmasının ardından yaşları o dönem 8-9’u geçmeyen çocuklar, ilk olarak Siverek’ten Malatya’ya kayısıda çalışmaya gidiyorlar. Dilan, o günleri “İlk günlerde çalışmak kolay geldi. Çünkü oyun gibi geliyordu bana. Ama giderek zor gelmeye başladı. Sürekli erken kalkıyorum. Eğilip kalkıyorsun” diye anlatırken Seher de “Ben de annemle birlikte kayısıya gittim. Sonra da tarlada çalıştım. İşe gitmek diken gibi batmaya başladı. Nefret ediyordum” diyor.

Bilal ise kayısıdan önce fırında çıraklık yapmış. Yaşı çok küçük olmasına rağmen çalışan Bilal “Çalışıyordum ama her gün çok erken kalkmak zor oluyordu” diyor. Erken dediği saat, henüz şafağın sökmediği 04.30-05.00 civarı. Keza tarlada ve mevsimlik işlerde çalışırken de bu saatlerde kalkmak zorundalar.

Bilal “Babam cezaevine girmiş. O yüzden o günden bu yaşıma kadar çalışıyorum. Artık çalışmayı seviyorum. Çalışmayınca kendimi hasta gibi hissediyorum” dese de Dilan ve Seher aynı fikirde değiller. Dilan “Biraz utanma duygusu da oluyor yani. Ben de çocuk değil miyim falan diyorsun. İstanbul’a çalışmak için gidiyorduk mesela. Ben arkadaşlarıma orada çalıştığımı söyleyemiyordum. Bu sene gittiğimi bile söylemedim.”

“Çalışmak zorundayım”

Şehir şehir geziyorlar ama bu şehirleri tanımak, akraba ziyareti yapmak ve eğlenmek için değil. İstanbul’a da orada bulunan akrabalarının yanında, onlarla birlikte tekstilde çalışmak için gitmiş Bilal ve Dilan. Bilal, kardeşlerin büyüğü olduğu için girdiği her işte çok çalışması gerektiğini düşünüyor. “İstanbul’da tatilleri tekstilde çalışıyorduk amcamızın çalıştığı yerde. Gelince de durmuyorduk, tarlaya işe gidiyorduk. Benim derslerim normalde iyidir. Sekizinci sınıfta pazarda çalıştım. Mesela bazen her okula gitmiyorum. O yıl LGS, o yüzden kötü geçti.”

Aynı şey tekstilde çalıştığı dönem için de geçerli. Orada kendilerine nasıl davranıldığını sorduğumuzda “Ben çok çalışkan olduğum için bana çok karışan olmuyordu. ‘Sen hep gel, çok çalışkansın’ diyorlardı. Ama bazen yanımdaki arkadaşlarıma kötü davranıyor, ‘sen çok yavaşsın’ diyerek parasını bana göre daha az veriyorlardı” diyor. Dilan ise kendilerine çok fazla bağırılmasından rahatsız olmuş. “Bize çok bağırıyorlardı. Ama tekstilden çok tarlada daha çok bağırıyorlar çocuklara. Annemlere bile bağırıyorlar. Hatta bazen kendi annesi babası yaşındakilere domates falan fırlatanlar oluyordu. Bir de herhangi bir nedenden hemen parayı kesiyorlardı.”

Bu arada neredeyse tamamen kadınların ve çocukların çalıştığı tarla işlerinin günlük yevmiyesi, geçtiğimiz “Kurban Bayramı”nda yapılan “zam” ile 340-350 lira oldu. Ki bu paranın 40-50 lirası elçilere ait olduğu için çalışanların eline sadece 300 lira geçiyor. Bahsettiğimiz iş için kadınlar ve çocuklar sabah 4-5 civarında uyanıyor, yola düşüyor ve akşam 5-6 gibi iş bırakıp, 7 gibi evlerinde olabiliyorlar. Tüm bunun karşılığı ise azarlanma, yaptığı işin asla beğenilmemesi, yeterli bulunmaması ve 300 lira!

Çalışmak zorundayım” diyor Bilal. “Ne almak istesek artık fiyatları çok yükseldi. Para yetmiyor. Benim okulum yakın değil. Servisle gitmem gerekiyor aslında ama ben servise para veremem, o yüzden yürüyerek gidiyorum. Kardeşlerim okula 5-10 lira da olsa harçlık götürürken ben annemlerden almak istemiyorum. Okul kitapları ücretsiz ama bizden ek kaynak kitap istiyorlar ama hepsi para.”

Kâr etmek dışında hiçbir kaygı taşımayan ve bu yüzden her türlü insanlık dışı uygulamayı onaylayıp üreten sermaye için çocuk işçiliği doğasında olan bir durumdur. Çalışan-üreten ama asla ürettiklerinden pay sahibi olamayan milyonlarca çalışanı içerisindekilerin yaşına bakmadan, onun gelişimini dert etmeden kazanacağı kârı düşünen ve bunun için her şeyi dünya halklarına reva gören bir sistem bu. Özellikle ülkemizde ekonomik krizin derinleşmesi ile çocukların ev ekonomisine katkı sağlamak adına kayıt dışı sektörlerde, en kötü çalışma koşullarında ve düşük ücretlere çalışacağı, çalıştığı ortada.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu