GüncelKadınMakaleler

Tutsak ve “Özgür” Kadınların Dayanışması Yükseliyor!

"Sonuç olarak; temelinde dayanışmanın yer aldığı kadın mücadelesi, içeride, dışarıda, sınırların ötesinde, her nerede yaşanırsa yaşansın bir kadının isyanı, kadınların sokağa dökülmesi, eylemliliği ile karşılık buluyor."

Geçtiğimiz haftalarda hapishanelerde yaşanan ölümler, daha doğrusu cinayetler ana gündemlerimizden birisini oluşturdu. Önce dört hasta tutsak, tahliye edilmediği için hapishanelerde yaşamını yitirdi. Sonrasında Garibe Gezer, çoğu siyasi tutsak gibi tutsaklığı boyunca birçok işkence biçimine maruz bırakıldı ve intihar ettiği iddia edildi.

Son süreçte, özellikle pandemi döneminde tutuklular serbest bırakılırken, “hapishanede kalamaz” raporu olsa dahi siyasi tutsaklar içeride tutulmaya devam etti. Hatta hastaneye gitme, tedavi olma hakları da engellenmeye çalışıldı. Bu düşman politikanın sonucunda ölümler gerçekleşti ve gerçekleşecek.

Mevcut durumda siyasi iktidarın politik tutsaklara yaklaşımı, uyguladığı negatif politikaları ele alırken kadın tutsaklara ayrı bir başlık açmak her zaman önemli ve gerekli. Her alanda olduğu gibi hapishanelerde de kadın tutsaklar, çok daha zor koşullara maruz bırakılıyor.

Halihazırda devletin ve özelde iktidarın dışarıda her kesimden, hapishanelerde ise siyasi veya adli; kendi tarafına çekemediği, “ıslah edemediği” kadınlara büyük bir kin beslediği, nefretle yaklaştığı ayan beyan ortada. Ancak politik tutsak olan kadınlar elbette ki daha farklı bir muamele ile karşı karşıya. “Vatan, Millet, Sakarya” söylemleri ile devrimcilere, yurtseverlere, demokratlara yönelen faşist baskılar, kadınlar nezdinde çok farklı bir boyuta ulaşıyor.

Kadın bedeni üzerinden vuku bulan bu baskı tacizi, tecavüzü, şiddetin her biçimini meşru kılmak adına kullanılıyor. Son süreçte erkek iktidarın en “popüler” söylemlerinden biri olan “hudut namustur” safsatası, hapishanelerde de yansımasını buluyor.

Garibe Gezer’in intihar olarak yansıtılan ölümü bu politikaların bir sonucu olarak karşımıza çıktı.

Garibe’yi erkek devlet katletti!

Tutsaklık yaşamı boyunca hapishaneden hapishaneye sürülen, süngerli odada tutulan, fiziksel şiddete ve cinsel tacize maruz bırakılan ve bu süreçte avukatları ile dahi görüştürülmeyen Garibe Gezer, bütün bunların sonucunda erkek devlet eliyle katledildi.

Kadınların politikliğini onları tutsak ederek cezalandırmak, bu tutsaklık sürecinde de kadın bedeni üzerinden erkek politikalar üretmek devletin en temel politikalarından biri ve bu durum sadece Garibe’nin katledilmesiyle değil birçok olayda karşımıza çıkıyor.

Aysel Tuğluk’un tutuklanması da buna verilecek en temel örneklerden bir tanesi. Sağlık durumuna rağmen hala tutuklu bulunan, tedavisi yapılmayan Aysel Tuğluk hafıza kaybı başlamış olmasına rağmen ölüme terkediliyor.

Daha fazla gündem olması bakımından Aysel Tuğluk örneğini veriyoruz ancak o ve ona benzer durumlar yaşayan, birçok hastalıkla mücadele eden tutsaklar içeride tutularak yeniden cezalandırılmaya çalışılıyor.

Elbette ki Kürt kadın mücadelesi içerisinde yer alan öznelerin çok daha yoğun saldırılara maruz kaldığı açık. Maruz kalanlar Kürt kadınlar olduğunda daha rahat savunulabilen, meşrulaştırılabilen bu saldırılar, beklenenin tersine şovenizmi yükselten bir yerde durmadı ve kadınların kenetlenmesini beraberinde getirdi.

Kadın tutsakların hapishanelerde bu denli yoğun saldırılara maruz kalması dışarıdaki kadın mücadelesinin yükselişi ile de alakalı. İktidarın kadın mücadelesine, bu mücadelenin yürütücülerine yönelmesi, haklarına, kazanımlarına dönük yoğun saldırısı tutsak kadınları da harekete geçiren bir yerde duruyor.

Erkek iktidarın bu hareketlilik ve koordinasyon karşısında daha fazla tutuklamaya, saldırıya yönelmesi de karakterine uygun olarak şekilleniyor.

Ancak baktığımız zaman bu saldırılar karşısında kadın mücadelesinin, dayanışmasının yükseldiğini görüyoruz.

 Kadın dayanışması sınır tanımaz!

Garibe’nin yaşamını yitirmesi, Aysel Tuğluk ve birçok hasta tutsağın çeşitli işkence biçimlerine maruz bırakılması dışarıda da bir hareketlilik, refleks eylemler ve tepkilerin yükselmesine vesile oluyor.

Temelinde dayanışmanın yer aldığı kadın mücadelesi, tutsak veya dışarıda olan kadınların birbirlerinin yaşadıkları sorunlara çok daha duyarlı olmasını, birbirlerine çare olmasını zorunlu kılıyor.

Saldırıların, baskıların üstünü kapatarak kendini temize çekmeye çalışan iktidar karşısında yaşanan bu gibi olayları kamuoyu oluşturmak için kullanılması, kadınların birbirine ses olması büyük önem arz ediyor. Hep dediğimiz gibi “kadın dayanışması sınır da duvar da tanımaz, tanımamalıdır”.

Sonuç olarak; temelinde dayanışmanın yer aldığı kadın mücadelesi, içeride, dışarıda, sınırların ötesinde, her nerede yaşanırsa yaşansın bir kadının isyanı, kadınların sokağa dökülmesi, eylemliliği ile karşılık buluyor.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu