GüncelMakaleler

GÜNCEL | Enkazda Özgürlük Arayanlar

"Zulme ve adaletsizliğe karşı devrimci fikirleri geliştirmek, devrimci eylemi örgütlemek, öncülük etmek bunun içinde en ileri unsurları devrime yakınlaştırıp, kazanmak temel devrimci görevimiz olmalıdır"

Filistin, 7 Ekim’den bu yana halklar hapishanesinden, halklar ve çocuklar mezarlıklarına döndü. Ölseler de mutlak kazanacak olanların tarihi yazılıyor. Ortadoğu’da savaş hukuku ve kurallarının acımasızca yerle bir edildiği işgalci ve haksız savaş sürüyor. İşgalci İsrail devletinin saldırısı sonucu sayıları binlerle ifade edilen mazlum Filistin halkı katledildi. On binin üzerinde insan yaralandı.

İşgal sürdükçe dünya ve bölge ülkelerinin, bölgesel bazı güçlerin bir biçimde savaşa müdahil olma riski ve tehlikesi artmaktadır. Bölgede ve dünyada her devlet her örgütlü bölgesel güç gardını alıp mevzileniyor. Savaş rüzgarı bu kez etkili ve ciddi esiyor. Herkes ciddi bir savaş tehdidi altında ve savaşa müdahil olma tehlikesini yaşamaktadır. Hesaplar, hazırlıklar yapılmakta, her ülke ve güç kendi hesap ve tahminine göre müdahil olup olmama sorusuna yanıt aramaya çalışmaktadır.

  1. yüzyılın sancılı, ağır, yıkıcı soykırımları mazlum halkların kaderi olmaya devam ediyor. Savaş rüzgarları halkların üzerinde eserken, halklar bedeli ağır olsa da var olma ve yaşama savaşımı veriyor. Emperyalist-kapitalist sistemin ulus-devlet politikası ve çıkarları kadim mazlum halkları soykırıma uğratıp geride kalanları da sürgüne, açlığa, asimilasyona mahkum ediyor. Filistin halkı Kuzeyden Güneye sürülürken orada da yaşama şansının olmadığını görüyor. Her yeri yangın yerine ve yıkım topraklarına dönen Filistin, kendi dilinde özgürlük şarkısını söyleyemiyor. Emperyalist-kapitalist sistemin elleri, halkları yıkmak, ayrıcalıklı birkaç ulus, dil ve kültürün dışında herkesi ve her şeyi yok edip silmek için çalışıyor.

Yerleşim yerleri okul, hastane, cami, kilise, tarihi ve kutsal mekanlar ağır bir şekilde bombalanmaktadır. Her yer her şey sıfırlanmaya çalışılıyor. Ölmeyip sağ kalanlar ise sürgüne, çöllere, bilinmezliğe ve geleceksizliğe doğru sürülüp yok edilmek istenmektedir. Emperyalist-kapitalist devletlerin amacı sadece yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarının yegane sahibi ve tek hakimi olmak değildir. Sistem bir yandan hakimiyet savaşı verirken diğer yandan kendi aralarında rekabet ve üstünlük savaşı veriyor. Bölgenin ve dünyanın yegane hakimi olma hırsı kapitalizmin doğasında-sermayenin azami kâr yasasında vardır. Rakip gördüğü devletleri, karşı koyan ulus ve halkları boyunduruk altına alıp kimseye var olma ve yaşama hakkı tanımamaktadır.

Karabağ, Rojava’dan sonra Gazze yıkıcı ve yok edici bombalarla çökertilmek isteniyor. Emperyalist güçlerin dönemsel ve anlık çıkarlarına hizmet eden aynı merkezden kumanda edilen saldırıların arkasında devasa bir zenginler ve zalimler dünyası olan kapitalist sistem vardır. Özgürlükler ve haklar düşmanı karşı-devrim cephesi vardır. Siyonist İsrail’in ve bölge diktatörlerin arkaları sağlam, dayanakları güçlüdür. Bundandır ki pervasız ve küstahlıktan ödün vermemekte, hiçbir insani ve savaş hukuku, kuralı tanımadan mazlum halklara saldırmaktan çekinmemektedir. Onlara “DUR” diyecek kimse yoktur. Şimdilik!

Ezenle ezilenin, zalimle mazlumun, işgalciyle direnişçinin, kapitalist-emperyalist ülkelerle sömürge yarı sömürge ülke ve halklar arasındaki savaş kıyasıya sürmektedir. Sürmeye devam edecektir. Bölge yeniden yeniden paylaşılmakta, sınırlar yeniden belirlenmek için fırsat ve koşullar yaratılmaya çalışılmaktadır.

75 yıldır her türlü zulme ve imhaya mahkum edilen, ülkeleri açık hapishaneye, yıkım topraklarına çevrilen mazlum Filistin halkı, isyan etme hakkını kullanıyor. Bu hakkın “terör saldırısı” olarak damgalanarak gösterilmesi, suçlanıp, yargılanmaya çalışılması dünyanın tüm kapitalist burjuva devletlerin izlediği ikiyüzlü temel politikasıdır. Filistin halkının haklı mücadelesini Hamas ve yaptıkları üzerinden suçlayarak algı yaratmaya çalışılıyor. Nasıl ki Filistin eşittir Hamas değilse Siyonizm eşittir Yahudi halkı değildir. Filistin halkını Hamas ve yaptıkları olarak göstermek suçlunun ve katillerin suçlarını gizleme, soykırımlarını meşru gösterme çabalarıdır. Görülen odur ki, burjuva batı medyası ağırlıklı olarak İsrail’in yanında ve tarafında durmakta, olaylara ve gelişmelere İsrail tarafından bakıp işgal ve soykırıma kendilerince “gerekçe”ler bulmaya çalışmaktadır.

Kabul etmek gerekir ki, İsrail’de hatırı sayılı bir demokrat ilerici kesim İsrail’in gerçekleştirdiği işgale ve katliamlara itiraz etmekte ve sesini yükseltmektedir. Türkiye’de kendine İslamcı diyen ve bütün Yahudileri hedef gösteren Yahudi karşıtı ırkçı faşistlerin aksine bazı Yahudiler Amerikan kongresini işgal edip tepkilerini dile getirmektedirler.

İsyan etmek meşrudur

Zulüm altında kölece yaşamak zorunda bıraktırılan Filistinliler, Kürtler, Ermeniler en meşru ve demokratik hakları olan isyan etme haklarını kullanırken sadece karşı devrimin askeri saldırılarına karşı direnmiyorlar. Aynı zamanda onların ideolojik-psikolojik özel savaş aygıtlarına karşı da direnmek zorunda kalıyorlar. Özel mülkiyet üzerine kurulu sermaye dünyası varlığını sürdürdükçe mazlumların direniş ve halk savaşından başka bir çıkış ve kurtuluş yolu yoktur. Özgürlüğünü elde etmek, geleceklerini belirlemek isteyen halklar büyük bedeller ödemeye hazır olma, dayanılması zor sıkıntı ve zorluklara katlanmak zorundadırlar.

Sermayenin, toprakların, silahların, teknolojinin, medyanın ve tüm üretim araçlarının yegane sahibi olmaya devam etmek isteyen sömürgeci ve baskıcı kapitalist sistem, ezilen ulus ve halklara kırıntı halinde bile özgürlük vermek istemeden hegemonyasını ve iktidarını sürdürmek istiyor. Halkların ölüm, açlık, sürgün içinde yaşamaları pahasına saltanatlarını sürdürmek istiyor. Tarih boyunca çözülmeyen, geçmişten kalan ve günümüzde katlanarak, çoğalarak dayanılmaz hale gelen ulusların ve halkların özgürlük ve sömürüden kurtulma sorunu bütün ağırlığıyla yaşanmaya devam ediyor.

İsrail ve Türkiye

Ortadoğu’da en gaddar, en kıyıcı, işgalci, ırkçı, soykırımcı devlet unvanını elinden bırakmayan iki faşist devlet vardır. Elleri mazlum halkların kanıyla kirlenmekten, vicdanları pastan, ahlakları kirden görünmez hale gelmiş, karşı-devrimci şiddet aygıtları olan Türkiye ve İsrail devletleri vardır. Bu iki azılı faşist devleti her yönüyle örnek alan onları bir uşak sadakatiyle izleyen, takip eden oligarkların egemen olduğu Azerbaycan devleti vardır.

Cephenin bir yanında işgalci faşist Türkiye-İsrail-Azerbaycan devletleri varken cephenin diğer tarafında Ortadoğu ve Kafkaslar’ın en kadim halkları vardır. Filistinliler-Kürtler-Ermeniler ve diğer mazlum halklar vardır.

İşgalci faşist devletlerin arkasında yanında duran dünyanın en gerici en hegemonyacı sömürgeci emperyalist ABD-İngiltere-Almanya ve devletleri vardır.

Efendi uşak kucaklaşması

ABD Başkanı Joe Biden’in İsrail’i ziyareti sırasında soykırımcı siyonist Netanyahu ile kucaklaşması zulmün, soykırımların, işgallerin, açlık ve yokluğu yaratan suçluların unutulmaz açık resmini sunmaktadır. Bu görüntü, bir anlık zaman dilimine sıkıştırılmış olsa da sömürü ve zulüm sisteminin sürdürücülerini bizlere gösterdiğini unutmamak gerekir.

Katiller cinayet mahallinde katliamlarını kutlamakta ve yeni katliamlar yapacaklarını göstermektedir.

Üç açıklama, üç destek

Yalnız değilsiniz… İsrail ve Ukrayna’nın başarısı ABD için hayati önem taşıyor” diyen ABD Başkanı Joe Biden. “Zor zamanlarda Almanya’nın tek yeri vardır o da İsrail’dir” diyen Almanya Başbakanı Olaf Scholz. “Sizinle dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz ve sizin kazanmanızı istiyoruz” diyen İngiliz Başbakanı Rishi Sunak.

“Batı”nın önde gelen gelişmiş kapitalist ülke liderlerinin İsrail’e koşulsuz destek sunan açıklamaları sıradan ve rutin açıklamalar olarak okumamak gerekir. Dünyanın en zengin mali sermaye sahipleri temsilcilerinin yaptıkları açıklamalar gösteriyor ki, siyonist İsrail devletinin arkasında oldukça güçlü mali-askeri-teknik-istihbarat-diplomatik destek vardır.

Bir savaş aygıtı gibi çalışan İsrail devletine bütçelerinden daha fazla olanak sunmaktan çekinmeyen, her türlü desteği vereceğini ifade eden ABD’nin halkların başına bomba yağdıran katillerden hiçbir farkları yoktur. İsrail’den bahsedildiği yerde ABD akla gelmeli, ABD’den bahsedildiği yerde İsrail akla gelmelidir. Buna İngiltere ve Almanya’yı da eklemek gerekir.

Batılı kapitalist ülkelerin İsrail’e koşulsuz destek açıklamalarını Yahudi sermayesinin dünya da ve Ortadoğu’daki gücünün ve etkisinin görülmesi açısından da okumak gerekir. Dünyada çok az uşak devlet bu denli büyük, güçlü batılı emperyalist devletlerin topyekun koşulsuz desteğini arkasına alabilir. Bunların başında ve önünde Zerenski ve Netanyahu uşakları gelmektedir.

 İki cephe, iki taraf  

İsrail’in işgalci saldırganlığı herkesi ve her şeyi ikiye böldü. Bölünmedik fikir, akıl, vicdan, politika, basın kalmadı. Dünyanın ve Ortadoğu’nun batılı zenginleri, diktatörleri, gericileri, medyası bir cephede yer alırken dünyanın ve Ortadoğu’nun mazlumları, ezilenleri, ilericileri, devrimcileri, sosyalistleri, sanatçıları, gazetecileri, aydınları diğer cephede yer almaktadır.

Batılı sermaye sahipleri, zenginleri, diktatörleri, gericileri bir tarafta emek-özgürlük–devrim taraftarları diğer tarafta yer aldı. İşgalciler bir tarafta, direnişçiler ve destekçileri diğer tarafta yer alıyor. Dünyada sayısız ulus-devlet İsrail işgalcilerini desteklerken dünyanın mazlum halkları, ilerici ve devrimcileri de Filistin direnişçilerini destekledi. Ve arkasında durdu.

Ortada şimdilik tarafsız gibi gözüken bazı devletlerin ve insanların açıktan olmasa da zalimlerin safında tarafında yer aldığını belirtmek gerekir. Mazlumların yaşadığı çölde zulüm fırtınalarının koptuğu anda tarafsız, sessiz ve suskun kalmak zalimlerin, soykırımcıların moral ve nefes borusu olunmaktan başka bir anlam taşımaz.

İşgalci ve haksız savaşlar önce masumiyeti, hakkaniyeti, adaleti, aklı ve vicdanı öldürür. Temiz ve insani olan duyguları, vicdanı öldürür. Savunmasız çocukları öldürür. İsrail siyonistleri aynen böyle yapıyor ve yapmaya devam ediyor.

Filistin’in haklı davası ve Hamas sorunu

Filistin direnişinde Hamas’ın varlığının ve bazı yanlış pratiklerinin olması Filistin halkının haklı ve meşru mücadelesini ve direnişini tartışır hale getiremez. Hamas’ı Filistin davasıyla eşit tutmak ve göstermek ikiyüzlü, çarpık burjuva bakış açısıdır. Hamas’ın bazı kabul edilmez pratikleri olsa da -ki basına servis edilenlerin büyük bir bölümünün sahte ve yalan olduğu ortaya çıktı-Filistin ulusunun özgürlük ve kurtuluş savaşımını gölgeleyemez. Haklılığını ortadan kaldıramaz.

Filistin direnişi demek Hamas demek değildir. Ki “Aksa Tufanı” operasyonu, 2018 yılında Gazze’de kuruluşunu ilan eden Filistin Direniş Grupları Ortak Operasyon Odası öncülüğünde yürütülüyor. Bu direniş grupları arasında Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Ebu Ali Mustafa Tugayları), Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (Filistin Ulusal Direniş Tugayları), Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlık (Şehid Cihad Cibril Tugayları) gibi ilerici devrimci örgütlerde bulunmasına rağmen direniş sadece İsrail-Hamas savaşı olarak propaganda etmek ve Filistin halkının varlığını yok saymak bir başka ikiyüzlülüktür. Filistin halkının tümünün Müslüman olmadığı halkın % 70’inin Müslüman ise % 30’unun Hristiyan Filistinliler olduğu bilinmektedir.

Filistin’in haklı ve onurlu direnişini İslamcı ve gerici bir örgütün öncülüğü ve varlığı üzerinden açıklamaya çalışmak işgalcilerin, kapitalist ülkelerin, zulüm gerçekliğini görmek istemeyen ikiyüzlü politikacıların ve sahte solcuların işidir. İsrail ve ABD devletleri tarafından FKÖ’nün parçalanması, güçten düşürülmesi, hedefinden saptırılması için önü açılan ve dolaylı olarak desteklenen Hamas örgütü gelinen aşamada Filistin direnişi içinde -kabul edip etmeyelim- önemli bir direniş gücüdür. İşgal karşısında durmakta ve savaşmaktadır. İfade etmek gerekir ki, Hamas Filistin halkının yegane temsilcisi ve biricik öncü gücü değildir. İdeolojisi İslami olan bir örgütün sonuna kadar halkının özgürlük ve kurtuluş davasına öncülük etmesi beklenemez. Doğası gereği beklenemez. Çağımızda ve günümüzde ancak proleter devrimci ideoloji gerçek anlamda sonuna dek özgürlükten emek ve adaletten yana olabilir. Bu uğurda savaşımını sürdürür.

Bunun dışında geçici ve belli dönem içinde direnişçi rol oynayan İslami kesimler ve taraftarları olabilir. Ancak belirtelim ki bırakalım sonuna dek, uzun süre tutarlı bir direniş çizgisi izlemeleri ve sağlam direnişçi çizgide kalmaları mümkün değildir. İslami ideoloji savunucularının sistemle uzlaşma ve anlaşma kendi gerici doğasında mevcuttur. Hamas’ın ideolojik temel ve dayanakları özgürlükten değil gericilikten yanadır. Gericilikten beslenen bir yapının gericiliğe karşı tutarlı bir şekilde uzun süre sonuna dek savaşması beklenemez. Tarih defalarca ispatlamış ve göstermiştir ki sınıf savaşımın ve özgürlüğün yasaları buna aykırı ve terstir.

Türk gerici parti ve kesimlerin tutumu

“One minute” sözü ile hafızalarda kalan, kabadayılığını gösterecek yer bulamayan faşist R.T.Erdoğan, Filistin soykırımı karşısında etkisiz açıklamalar dışında bir şey yapamıyor. Yaptırım gücü yüksek, etkili bir duruş gösteremiyor. Asgari bir İslami duruş bile gösteremiyor. Çok zorunda kaldığında sarf ettiği kınama sözlerine ne kendisi ne de İsrail siyonist hükümeti inanıyor.

Ülkede siyasal İslami gericilerin Filistin davasına sahip çıkar gözükmesi ikiyüzlülüğün, utanmazlığın, aymazlığın bir başka yüzüdür. Bu emek, özgürlük, düşmanı yobazlar kendi ülkelerinde ve en yakın komşuları Kürtler, Ermeniler, kadınlar, işçiler, Aleviler katledilirken, kurşunlanıp, bombalanırken en ağır işkencelerden geçirilirken sesleri çıkmazken sorun Filistin meselesi olunca hak, adalet, hakkaniyet temsilcisi kesilmeleri ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. En ağır zulmün ortakları olanların başka bir zulme karşı çıkması beklenemez. Gerici sınıfların bir yüzü zulüm ise diğer yüzü sahtekarlık ve yalandır. Gerici, ırkçı, faşist ideolojiye sahip olanlar özgürlük ve demokrasiden yana olamaz. Bırakalım demokrat olmayı, insan bile kalamazlar.

Irkçı faşist MHP liderinin zaman veren açıklamalarının da bir kıymeti harbiyesi olamaz. Nitekim de olmamıştır. Bunlar kameralar önünde esip gürlerler ancak İsrail siyonizmiyle iş tutmaktan bir an olsun vazgeçmezler. ABD’ye atıp tutarlar ancak NATO’nun emrindeki ordularına toz kondurmazlar. İsrail’i en sert şekilde kınarlar ancak başta askeri olmak üzere, ticari ilişkilerini sürdürmekte beis görmezler.

Görevimiz

Her türlü zulüm ve soykırım karşısında durmak, lanetlemek, en önde mücadele etmek sınıf bilinçli proleterlerin temel görevidir. Filistin meselesinde olduğu gibi aynı şekilde Kürt, Ermeni meselesinde tutarlı sağlam bir devrimci duruş göstermek gerekir. Sınıf bilinçli proleterler tutarlı, sağlam, güvenilir direnişçilerdir. İşçilerin, kadınların, emekçilerin, ezilenlerin sağlam yoldaşlarıdır.

Bazı sahte reformist Türk solcuları gibi sorun Filistin davası olurken ayağa kalkıp sokağa çıkarken Kürt-Ermeni meselesi olunca suskun ve sessiz kalması hatta karşıda durması ikiyüzlülüğün diğer adıdır. Bu tutarsız duruşun ve aklın arkasında Kemalist ideoloji vardır. İttihatçılık vardır. Cumhuriyet Halk Partisi “solculu”ğu vardır. Bu toksitli ideoloji, Türk solu zehrinden kopamayanlar bırakalım devrimciliği demokrat bile olamaz. İnsan bile kalamazlar.

Kürtlere, Ermenilere, Alevilere, İşçilere, kadın ve LGBTİ+lara yönelik her türlü zulmün ve haksızlığın karşısında durup en önünde savaşmak ve direnmek proleter devrimcilerin temel görevidir. Her türlü direniş eylemini örgütlemek görevi vardır.

Reformist rüzgarın estirilmeye çalışıldığı günümüzde sağlam ve örgütlü durmak devrimci görevimiz olmalıdır. Özellikle Kürtlere, Ermenilere, kadınlara, LGBTİ+lara yapılan zulüm karşısında sessiz kalmak asla kabul edilmemelidir. Unutmamak gerekir tutarlı, kararlı, sağlam bir demokrasi mücadelesi verilmeden, bu yönde örgütlü davranılmadan demokratik halk devrim mücadelesinde yol alınamaz. Halkın kalbi ve güveni kazanılamaz. Halk örgütlenemez. Her türlü zulüm karşında durmak ve mücadele etmek, demokratik halk devriminin programına uygun yol almak, sınıf bilinçli devrimcilerin görevidir. Öfkeli kalabalıkların içinde olmak, öncülük yapmanın yol ve yöntemlerini bulmak, araçlarını yaratmak en acil görev olmalıdır.

Zulme ve adaletsizliğe karşı devrimci fikirleri geliştirmek, devrimci eylemi örgütlemek, öncülük etmek bunun içinde en ileri unsurları devrime yakınlaştırıp, kazanmak temel devrimci görevimiz olmalıdır.

Tam da bu süreçte cüret edip ayağa kalmak, yoksul öfkeli kalabalıkların arasında devrimci fikri ve eylemi örgütlemek işimiz olmalıdır. Demokratik halk devriminin özgürlüğün, adaletin bayrağını en önde ve en yükseğe kaldırmak devrimci sorumluluğumuz olmalıdır.

Zaman, koşullar devrimci mücadele için oldukça uygun ve devrim demindedir. Demire şekil ve biçim vermek ellerimizdedir. Yeter ki cüret edelim yeter ki kararlılık gösterelim! Filistinli, Kürdistanlı, Karabağlı çocukların gözlerinin içine korkmadan bakıp görev ve sorumluluklarımızın neler olduğunu ve neler yapmamız gerektiğini görelim.

Kaybetsek de kazanacağımız günler içindeyiz. Yeter ki demokratik halk devrimin üç silahıyla silahlanalım. Ve yürümekten korkmayalım. Cüret ve cesareti kuşanalım.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu