GüncelMakaleler

SENTEZ | “Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! 2/2 TC’nin Son On Yılı ve Bazı Gerçekler”

"Mücadelenin her alanında emperyalist müdahalelere, işgallere, faşist saldırılara karşı anti-emperyalist, anti-faşist oluşumlar içinde aktif olarak yer almalıyız. Bu konularda önemli bir birikime de sahibiz. Burada ana sorun düşünsel olarak sağlanacak netliktir."

Dünyada yaşanan ekonomik ve siyasal sarsıntıların etkisinin Türkiye coğrafyasında derinden hissedilmemesi düşünülemez. Zira TC’nin ekonomisi de önemli oranda üretimden kopuk ve ağır bir borç altındadır. Bu nedenle egemenler, başta işçi sınıfı olmak üzere tüm emekçileri güvencesiz, kölece çalıştırarak geleceksizliğe mahkum etme politikasını ısrarla sürdürmektedirler.

AKP iktidarı, yıllardır iç ve dış politikada saldırgan ve devlet terörüne kilitlenmiş durumdadır. Gelinen aşamada bir bütün olarak Kürt coğrafyası, AKP iktidarı için bir savaş alanıdır. “Kürt sorunu yok terör sorunu vardır” diyen bu zihniyet, çözümü de imha ve inkar politikasında görmektedir. Bunun için silahlanmaya ve yürütülen haksız savaşa yapılan harcamalar yalnız ekonomik çöküntüyü derinleştirmemiştir. İşsizliği ve yoksulluğu artırmıştır.

Kitleleri önemli oranda saran gericiliğin de etkisiyle, sokaklarda egemen ulus milliyetçiliği daha da görünür hale gelmiştir. Diyebiliriz ki; ekonomik yıkım, ahlaki çürüme, ırkçılık, insani olan tüm değerlere yabancılaşma bu iktidarın resmi olmuştur. Elbette ki karşımızda çıldıran, aklını kaçıran birileri yok. Karşımızda sahip oldukları iktidar pastasını kaybetme korkusuyla karşı karşıya kalan diktatörlerin sergiledikleri telaş var. Çünkü iktidar pastası tüm egemenlerin ve suç ortaklarının sonsuza kadar görmek istedikleri bir rüya. Ama kaçınılmaz olarak tarihin yaratıcısı olan yığınlar, egemenleri bu rüyadan uyandırarak gerçeklerle yüzleştireceklerdir.

Evet, bugün toplumun gerçekle-hakikatle olan bağı önemli oranda zayıflamıştır. Egemen sınıfların yalanlarına inanan hazır bir kitle gerçekliği vardır. Bundan dolayıdır ki, geniş yığınları saran yoksulluk ve sefalete rağmen hala iktidarda olanlar önemli sayılabilecek bir destek görüyor. Ama siyasal İslam ve Türk milliyetçiliğinin etkisi altında kalan bu yığınlar, pratik deneyleriyle, dışarda yapılan devrimci müdahalelerle her geçen gün sınıfsal temelde yaşanan ayrışmaların daha çok farkına varacaklardır. Bunu görmeliyiz. Kürt ulusuna, işçilere, emekçi köylü ve kadın hareketine, devrimcilere, komünistlere, LGBTİ+’lara düşman olanların varacakları yer tarihin çöplüğüdür.

O halde şu konularda da net olmalıyız: Emperyalist-kapitalist sistem ve suç ortakları, yaratmış oldukları bu sorunları çözemezler. Çözüm, yirminci yüzyılda proletarya önderlikli devrimlerin işaret ettiği gibi ancak demokratik halk cumhuriyetleriyle, sosyalizmle mümkün olabilir.

Dolayısıyla geçmişe takılmadan, bahanelere sığınmadan canla-başla devrimci görevlerimize sarılmalıyız. Gelişmelerin arkasında sürüklenen değil, öngören, müdahale ederek değiştiren, militan bir duruşa kilitlenmeliyiz.

 

Başarı kendiliğinden gelmez!

Başarılar, zaferler kendiliğinden gelmez. Başarı, halk savaşının özgül biçimi olan gerilla savaşını değişen koşullar çerçevesinde yaratıcı bir tarzda geliştirmekle elde edilir. Başarı, işçi sınıfıyla, kadın ve LGBTİ+ hareketiyle, gençlik hareketiyle güçlü ilişkiler kurmakla elde edilir.

Başarı, başta Kürt ulusu olmak üzere yok edilen yok sayılan azınlık milliyetlerle, Sünni İslam dayatmalarına maruz kalan, dıştalanan inançlarla, ötekileştirilen LGBTİ+’larla bağ kurmakla, onları sınıfsal bir perspektifle somut talepleri doğrultusunda örgütleyip militanca bir mücadelede odaklanmakla elde edilir.

Ne yazık ki tüm bu konularda başarısızlıklarımız mevcut. Kısacası gelinen aşamada kurumsallaşmadan, devrimin kadrosunu yaratmadan, kitleselleşmeden ve sürekliliği sağlanmış bir gerilla savaşını geliştirmeden kalıcı ve sıçramalı gelişmeleri içeren bir başarıdan söz edilemez. Hiç kuşkusuz tüm bu yetersizliklerin nedenlerini nesnel koşullar çerçevesinde ele alıp sorgulamalıyız. Yani, devrimi istemekle devrim olmaz. Veya çizginin doğru olması tek başına bir anlam ifade etmez.

Devrim için nesnel koşulların olgunluğu ve bu koşullara uygun bir savaş kurmayının varlığı şarttır. Tüm bunlar ideolojik, politik bir kararlılıkla bütünleşirse başarı kaçınılmaz olur. Sınıf savaşında proletarya partisi ve onun önderliğinin kilit bir sorun olması gerçeği de burada yatıyor. Yine tarih tecrübelerimizle biliyoruz ki, tüm bu yetersizliklerimizi ancak sınıf savaşımı içinde giderebiliriz. Çünkü militanca bir duruşun ve yürüyüşün olduğu bir yerde başarısızlıkların nedenlerini bilimsel bir tarzda sorgulamak öncelikli görev olur. Devrimin partisi, devrimin kadrosu tarihi tecrübeleri reddetmez ama her zaman gerçekleri nesnel olgularda arar. Değişen koşullara uygun olarak tutum almayı bir görev sayar.

Sınıf savaşında tarihsel süreçler doğru okunmazsa ona uygun devrimci pratikler de geliştirilemez. Bugün birçok devrimci parti ve örgüt tarafında faşist diktatörlüğe karşı mücadelede oluşturulan ittifaklar sürecin ruhuna uygun olan ittifaklardır.

Hiç kuşkusuz faşist teröre karşı halkın, devrimin çıkarlarını savunmak için birleşik devrimci mücadele perspektifi düşünsel ve pratiksel bazda ileriye doğru atılmış bir adımdır. Bu adım daha güçlü devrimci pratiklerle taçlandırılırsa sınıf mücadelesi açısından olumlu kazanımları olacaktır. Çünkü, devrimci güçler arasında, birlikte düşünme, birlikte hareket etme anlayışını geliştirmek; aynı zamanda dar grup çıkarları yerine halkın çıkarlarını merkeze oturtma anlayışına da ivme kazandırır.

Bugün burjuva egemenlik sistemine karşı mücadele eden veya egemenlerin politikalarından rahatsız olan toplumun farklı kesimlerinden söz etmek mümkündür. Bu nedenle tüm bu kesimleri, ırkçı, faşist, siyasal İslamcı iktidara karşı bir noktada birleştirmek güncel bir görevdir. Bunun içinde izlenmesi gereken yol birleşik devrimci yoldur. Temel sorun bu devrimci seçeneği tüm ezilenler cephesinde daha da görünür hale getirmektir. Yapılması gereken görev de budur. Yani sorun bazı örgütlü güçlerin yanyana gelmesi sorunu değil sisteme karşı hoşnutsuz olan bu yığınlarla birlikte yürünmesini sağlamak için çaba sarf etmektir.

Elbette ki kitlelerle bağ kurmanın, onları örgütlemenin birçok aracı vardır. Yerinde ve zamanında bu araçlar kullanılırsa, daha etkili sonuçlara ulaşmak mümkündür. Gelinen aşamada faşizme karşı mücadelede anti-faşist güçlerin birliğiyle direniş mevzileri yaratılarak bu korku iklimi dağıtılabilir. “Birlikten kuvvet doğar” şiarı da tarihsel olarak ezilenlerin bu temelde geliştirdikleri mücadelenin eseridir. O halde bu tarihi tecrübelerin ışığında militanca yürüyelim.

 

Proleter enternasyonal duruş ve görevlerimiz

Emperyalist kapitalist sistemin, dünyayı tahakküm altına alan baskı ve sömürü düzenine karşı bütün ülkelerin işçileri, sınıf bilinçli proleterlerinin dayanışması nesnel bir olgudur. “Bütün ülkelerin işçileri birleşin” şiarı bu gerçeğin kendisidir. Proletaryanın enternasyonalist niteliğinin somut bir ifadesidir. Çünkü proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesi özü itibariyle enternasyonalisttir.

Proletarya partisinin enternasyonalist görevlere ilişkin tarihi olumlu ve olumsuz pratiklerle iç içedir. Keza proletarya partisi uluslararası komünist hareket içindeki iç mücadele ve saflaşmalarda esas olarak olması gereken yerde konumlanmıştır. Ama uluslararası planda her türlü anti-MLM anlayışlara karşı mücadelede komünist güçlerle ortak bir tutum sergileme, bu yönlü örgütsel araçlar yaratma, propaganda faaliyetlerini geliştirme konusunda yetersiz kalmıştır.

Elbette ki en büyük enternasyonalist görev, ülke devrimini gerçekleştirmektir. Emperyalist-kapitalist sistemin paslı zincirinden bir halkayı koparıp özgürleştirmek, dünya devrimine sunulan büyük bir hizmettir. Şöyle ki, bu coğrafyada proletaryanın kızıl bayrağını dalgalandırmak, enternasyonal proletaryanın savaşımını bulunduğumuz coğrafyada sürdürmenin ta kendisidir. Ama bunları yapmak uluslararası Marksist-Leninist-Maoist partilerle ilişki kurmanın, ortak pratikler örgütlemenin önünde bir engel değildir.

Tam tersine emperyalizme ve her türden gericiliğe, onların devrimci saflardaki ideolojik uzantılarına karşı etkili bir savaşım için MLM güçler arasında bir koordineye, bir örgütlülüğe ihtiyaç vardır. Bu örgütlülük karşılıklı tecrübe aktarımına, öğrenme eylemine bir derinlik kazandırır. Tek tek ülkelerde yükselen mücadelenin yaratmış olduğu ideolojik ve siyasal etkiyi geniş emekçi yığınlara yaymayı kolaylaştırır.

Tabii ki devrimci savaşın kendisi bir propagandadır. Son on yıllarda mücadeleye kitlesel bir boyut kazandıran MLM partilerin pratiklerinde bu gerçeği gördük. Ama görülen bir başka gerçeklik de şu ki; yaratılan etki örgütlü ve sistemli bir mücadeleye dönüştürülmedikçe kalıcı mevzilerin yaratılmasına yol açmamaktadır. Yine her ülkenin devrimcilerinin öncelikli görevi kendi ülkesinde devrimi yapmaktır anlayışı, MLM’lerin önderliğinde gelişen savaşlara veya anti-emperyalist hareketlere kayıtsız kalmanın gerekçesi olamaz. Bu tür pratikler içinden geçmekte olduğumuz sürecin gerçekliğiyle ve enternasyonalist düşünüş tarzıyla uyumlu pratikler değildir.

MLM bir bilimdir. Değişim ve gelişim onun ruhudur. Bu nedenle her türlü dogmatik düşünüş tarzını yadsır. Bugün uluslararası komünist hareketin saflarında bu düşünüş tarzı da bir tehlike olarak varlığını sürdürüyor. Ama esas tehlike MLM’yi somut duruma uyarlama adı altında onun özünü tasfiye etme girişimidir.

Bilimsel yasalara uygun bir değişim veya koşullara uygun yaratıcı politika ancak MLM ilkelere yaslanarak geliştirilebilir. İlkeler yadsınarak değişim yaratılamaz. Yaratılan ve yapılan şey sadece ve sadece tasfiyeciliktir. Emperyalizm, devlet ve devrim vb. gibi temel konularda Marksist-Leninist-Maoist bakış acısı yadsınarak, anti-emperyalist mücadele geliştirilemez. Bir burjuva egemenlik sistemi olan devlet kurumları yıkılamaz. Ve bu yıkıntılar üzerinde demokratik halk devrimi ve giderek sosyalizm inşası gerçekleştirilemez.

Bilindiği gibi, proletarya partisi tüm bu temel sorunlara proleter düşünüş tarzıyla yaklaştı. Kaypakkaya yoldaşa köylü devrimcisi diyen küçük burjuvalar onun Kemalizm, devlet ve devrim sorunlarında yapmış olduğu doğru analizleri hiçbir zaman anlayamadılar. MLM saflarda da günümüzde benzeri tasfiyeci anlayışlar varlığını sürdürmeye devam ediyor. Yakın tarihimizde Nepal’de yaşananlar bunun en somut örneğidir.

Hatırlayalım, Nepal Komünist Partisi(Maoist) siyasi iktidarı alma perspektifiyle mücadeleyi sürdürme yerine parlamenter zeminde gerici partilerle ittifak kurarak yarış içine girmeye başladı. Her şeyden önce bürokrasisiyle, militarist odaklarıyla yerli yerinde duran bir sistemi, seçim yoluyla değiştirerek ezilen yığınlara hizmet eden demokratik bir yapıya dönüştürme projesi, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayaldir. Devrim, bir sınıfın diğer bir üzerinde tahakküm kurma eylemidir.

Çağımızda “barışçıl geçiş”, “demokratik yarış” teorilerinin sonuç itibariyle sınıf işbirliği pratiklerine dönüştükleri tarihi tecrübelerle ortadadır. Dolayısıyla “yeni” olarak sunulmaya çalışılan birçok tez yeni değil, eskidir. SSCB’de iktidarı gasp eden sosyalist maskeli bürokrat burjuva diktatörlüklerin “yeni” tezlerinden biri de “barış içinde bir arada yaşama ve sosyalizme barışçıl yollardan geçiş”ti. Bu tezlerin 20. yüzyılın ikinci yarısında, uluslararası komünist hareket içinde, yaratmış olduğu yıkım tüm acı sonuçlarıyla orta yerde duruyor.

Şüphesiz uluslararası komünist hareket içindeki doğru ile yanlış, kapitalist yol ile sosyalist yol arasındaki mücadele bu süreçle birlikte başlamamıştır. Bu süreçte olan, öteden beri süregelen mücadelenin şiddetlenerek ideolojik, siyasal ve örgütsel ayrışmaya dönüşmesidir. Bugün de “yeni yol” veya “somut koşulların somut tahlili” temelinde sunulmaya çalışılan birçok revizyonist-reformist tez, eskinin ideolojik zemininden beslenmektedir. Tüm bunların “yeni ambalajlara” sarılması “koşullar” teorisi gömleğinin giydirilmesi mevcut gerçeği değiştirmiyor. Çünkü sınıf savaşımı tarihi bildiğini okuyor. Eski modern revizyonist, oportünist çizgileri nasıl ıskartaya çıkardıysa, tüm bunları da çıkartacaktır. Durumun böyle olması, bu yol kazalarının proletaryanın davasına verdiği zararı, yarattığı ideolojik kirlenmeyi ortadan kaldırmaz. Var olan zararların asgari düzeye indirilmesi enternasyonal proletaryanın mücadelesini geliştirmekle, ideolojik plandaki mücadeleyi yoğunlaştırmakla ancak mümkün olabilir.

Proletarya partisinin başta kadroları olmak üzere tüm militanlarının enternasyonal düşünüş tarzını içselleştirmesi önemlidir. Enternasyonalist olmak, enternasyonal mücadeleyi günlük devrimci faaliyetin bir parçası olarak ele almak ancak bu ideolojik şekillenişle aşılabilir.

Yeteri kadar başaramadığımız da budur. Tüm çalışmalarımıza bu perspektifle yaklaşmak zorundayız. Mücadelenin her alanında emperyalist müdahalelere, işgallere, faşist saldırılara karşı anti-emperyalist, anti-faşist oluşumlar içinde aktif olarak yer almalıyız. Bu konularda önemli bir birikime de sahibiz. Burada ana sorun düşünsel olarak sağlanacak netliktir. Eğer bu netlik yakalanırsa, varolan gücümüzle de önemli pratiklere imza atarız.

Dünyada güçlü bir devrimci rüzgarın esmediği böylesi bir süreçte, bu alanda güçlü beklentiler içine girmek objektif değil, subjektif bir beklentidir. Dolayısıyla tüm değerlendirmelerimizi bu objektif tablo üzerinde yapmalıyız. Ve an itibariyle dikkat çektiğimiz yetersizliklerde esas olarak bu eksenlidir. Ancak uluslararası komünist hareketin son on yıllarını değerlendirirken Peru Komünist Partisi, Nepal Komünist Partisi(Maoist)’in zirve dönemlerinin objektif olarak sundukları olumlu katkıyı, sağlamış oldukları moral ve motivasyonu değerlendirmelerimizde gözardı etmemeliyiz.

Bu ülkelerde geçici de olsa yaşanan yenilgiler, Maoist güçlerin enternasyonal alanındaki çalışmalarını da olumsuz yönde etkilemiştir. Olumsuzluklara kaynaklık eden diğer ana neden ise, kendisini bu cephede tanımlayan veya birçok konuda bu cepheye yakın duran parti ve örgütlerin aralarındaki farklılıkları netleştiren ideolojik, siyasal tartışmaları yeteri düzeyde yapamamalarıdır. Elbette ki aralarında küçümsenmeyecek düzeyde bir fikir alışverişi sözkonusudur. Bu iletişimin beraberinde getirdiği olumluluklar tartışılamaz. Ama olması gereken ilkeli ve seviyeli tartışmalarla ortak ve ayrım noktalarını netleştirmektir. Ortak noktalar üzerinde enternasyonal alandaki mücadeleyi daha da belirgin hale getirmektir.

Proletarya partisinin ellinci kavga yılında devrim ve enternasyonal proletaryanın kahraman şehitlerini bir kez daha saygıyla anıyoruz.

Proletarya partisi bir tarihtir. Bu tarih, bağrında zafer ve yenilgileri barındırıyor. Bu tarihte kahraman şehitlerimizin büyük emeği vardır. Bu nedenle onların devrim ve sosyalizm hayallerini gerçeğe dönüştürme görevi önümüzde durmaktadır. Bu görev yakınmayla, sızlanmayla değil, cesaretle, umutla yerine getirilebilir. Kolektif, tüm eksikliklerine, yetersizliklerine rağmen mücadelede ısrarın adıdır. O, bu ısrardaki gücünü, sahip olduğu proleter düşünüş tarzından almaktadır. Ve ezilen yığınların tarih yaratıcılığına sonsuz güven duymaktadır. Uluslararası komünist hareketin bir parçasıdır. Dolayısıyla emperyalizme, faşizme ve dünya gericiliğine karşı mücadeleyi bir görev olarak bilir. Ezilen halkların, ulusların baskı altında olan mezhep ve inanç gruplarının haklı ve meşru mücadelelerine bu tarihsel sorumluluk bilinciyle yaklaşır. (Bitti)

SENTEZ | Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! (1)

https://ozgurgelecek37.net/sentez-zafer-ve-yenilgilerle-dolu-bir-tarih-1/?swcfpc=1

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu