GüncelMakaleler

SENTEZ | 1915 Devam Ediyor!  Devlet Anlayışı Değişmedi!

"Kürt-Arap-Ermeni-Bosnak-Afrika halkların gözlerinden damlayan yaşlarda, renk, ırk, din, dili yoktur. Bu hepimizin acısıdır!"

24 Nisan 1915 ile başlayan Ermeni Soykırımı acısı, aradan 107 yıl geçmiş olmasına rağmen halen kor gibi yanıyor. Çıkarılan Tehcir Kanunu ile yurtlarından edilen Ermeniler, evlerinden alınarak nereye varacağı belli olmayan ölüm yolculuklarında hunharca öldürülmüş, veyahut çöllere sürgün edilerek yok edilmişlerdir. 1.5 milyon Ermeni’nin ölümü ile sonuçlanan Büyük Felaket’in arkasında yaşanan trajedinin sonuçları bugün de halen devam etmektedir. Halen Yerevan’da Ermeni kiliselerinin duvarlarında akrabalarını arayanlara rastlamaktayız.

Ölümden kurtulmak için “Müslüman” olmak zorunda kalıp, bugün nüfus kayıtlarında ortaya çıkan hakikat artık gizlenemeyenlerin varlığı sosyal bir problem olarak kendini göstermektedir. Ölüm döşeğinde, son nefesinde çocuklarına “Ermeni” olduğunu söyledikten sonra vefat eden, yetim kalmış, köle veyahut hizmetçi olarak bir ağanın emrinde hayatta kalabilmiş insanlara sıkça rastlamaktayız. Öyle ki ölümden kurtulanlar gittikleri Ermenistan’da yaşadıkları toprakları unutmamak için Diyarbakır-Adana-Muş-Sasun-Van hasreti ve özlemi ile mahalle isimleri ile yaşamaktadırlar.

İttihat-Terakki Partisi ile başlayan “Ermeni’siz bir Ermenistan” için Almanya ile birlikte uygulamaya konulan homojen bir ulus yaratma projesi, Kemalizm ile devam etmiş son 20 yıl içerisinde siyasal İslam, “Erdoğan rejimi” altında tüm hızıyla sürdürülmüştür. Gelinen aşamada Ermeniler, Anadolu’da neredeyse “parmakla gösterilecek” kadar azalmış, İstanbul’da sınırlı sayıda nüfusla yaşamlarını devam ettirmektedirler.

Bir avuç kalan Ermenilere buna rağmen tahammülsüzlük, ırkçı söylemler devam etmektedir; vakıfların, kiliselerin, okulların, mezarlıkların, Patrikhane’nin hiç bu kadar baskıyla karşı karşıya kaldığı bir dönem olmamıştı. Hrant Dink’in deyimiyle Ermeni halkı artık “güvercin tedirginliği” ile varlığını sürdürmek zorunda kalmıştır.

Ermeni Soykırımı’nın baş aktörlerinden olan ve bütün kararların altında imzası bulunan İttihat ve Terakki Merkez Komitesi üyesi Talat-Enver-Cemal üçlüsünün emirleri ile Büyük Felaket örgütlenmiştir. İlk önce Ermeni halkının en aydın kesimini oluşturan doktor, hukukçu, milletvekili, yazar, şair, akademisyen, öğretmenler tutuklanmıştır. Bu planın uygulamaya geçilmesi için Dahiliye Nazırı kontrolünde bir komisyon kurulmuştur. Bu komisyon, direkt İttihat ve Terakki Partisi denetiminde idi. Tutuklanacaklar listesini hazırlayan, cadı avını yürüten Emniyet Genel Müdürü sonradan vali olan İsmail Canbolat idi. Takip edilmeye başlayan Ermeniler, felaketin geleceğini hissetmiş fakat hazırlıksız yakalanmışladır.

Osmanlı Türkiye’sinin ekonomisinden, siyasetine, mimarisinden, sanatına aklınıza gelen bütün toplumsal hayatında söz sahibi olan Ermenilerin mal varlıklarına el konulurken artık yeni Türkiye’nin inşasında Türk burjuvazisi Ermeni zenginlikleri üzerinde yeni bir devlet inşa etmiştir. Bazı yörelerde kırımlarda zanaat sahibi Ermenilerin yeri doldurulamayacağı için ölümden kurtulmuşlardır.

İstanbul’da tutuklanan 300’den fazla Ermeni aydını arasında bulunan ve bugün halen Ermenilerin bulunduğu her yerde heykeline rastlanan soykırımın sembol ismi olmuş Kütahyalı müzikolog Gomidas Vartabed’te bulunmaktadır.

Ermenilere yönelik tutumundan dolayı Henry Morgenthau ile Mehmet Talat arasında geçen ve bugün de bir nebze olsun değişmeyen Türk devlet anlayışı R.T.Erdoğan şahsında devam etmektedir. Margenthau; “… ‘Türkiye’yi dünyanın gözünde çok kötü duruma düşürmeyi ve ülkenin bu rezaletten asla kurtulamayacağı konusunda Talat’ı ikna etmeye çalışıyordum.’ ‘Büyük hata yapıyorsun’ dedim. ‘Evet hata olabilir’ dedi. ‘Pişman olacağımızı zannetmiyorum’ dedi.”

Başta ABD Büyükelçisi H.Morgenthau ile İttihatçı bir grup yazarın M.Talat’a telkinleri sonucu ölüm yolculuğundan kurtarılıp İstanbul’a getirilen ancak gördükleri, yaşadıkları vahşet karşısında akli dengesini kaybeden, ölümüne kadar hayata küsen değerli müzikolog G.Vartabed şahsında 1.5 milyonu, 107. yılında anıyoruz…

Dün Talat “Paşa”, bugün Erdoğan “Paşa”… Türk devlet anlayışı değişmedi.

 

24 Nisan 1915 Ölüm Yolculukları…

Ermeni halkının aydınları Kirkor Zohrab, Taniel Varujan, Mateos Sarkisyan, Dikran Kelekyan, Rupen Çilingiryan, Rupen Zartaryan, Aram Andonyan vb. gibi yetiştirdiği en değerli kişilerden sayılan, aradan yüz yıllar dahi geçmiş olsa dahi unutulmayacak olan kişilerin başında gelen Soğomon Kevork Soğomonyan (Gomidas Vartabed) unutturulmaya çalışıldı. Ancak G.Vartabed unutulmadı. Ölüm yolculuğundan kurtulmuş olmasına rağmen yaşadıkları nazik ruhunda derin izler bıraktı. Bir daha kendine gelemedi. Ölümüne kadar vatan hasreti çekti. Sürgün koşullarında yaban ellerden Anadolu’ya gelemedi.

  1. Vartabed Ermeniler için sanat-kültür merkezi olarak bilinen ve Ermenilerden kalan seramik işçiliğinin bugün de yapıldığı Kütahya’da 1869 yılında dünyaya geldi.

Gomidas Vartabed henüz bir yaşında iken annesini, 11 yaşında ise babasını kaybetti. Yetim büyüdü. Anne ve babasının eksikliği daha genç yaşta üzerinde bir travma yarattı. Annesi de bestekar ve müzisyen olarak bilinirken, aileden gelen bu yanı onu ileride Türkiye ve dünya çapında bir müzikolog yaptı. Müziğe olan ilgisinden dolayı Ermenistan/Eçmiazin’e gitmiş ve oradaki Patrik Gomidas’ta olan “cevher”i görebilmiştir. Luys Zvart söyleminden Patrik çok etkilenmiştir. 12 yaşında Ermenice bilmemesinden dolayı Patriğin emri ile Ermenice öğrenmesi sağlanmıştır. Yerevan’da Gomidas’a, Vartabed (Evlenmeyen Rahip) ünvanı takdim edilmiştir.

Tehcir Kanunu ile tutuklamaların başlamasıyla Emniyet Müdürü İsmail Canbolat’ın 300 kişilik listesinin içinde G.Vartabed de bulunmaktadır. Gomidas, İttihat ve Terakki Partisi yöneticileri arasında da saygın bir kişi olarak bilinen ve tanınan birisiydi. Tutuklamalardan bir hafta önce Pera Palas’ta verdiği müzik konserinin son konseri olacağının farkında değildi. Milli Eğitim’den sorumlu İttihatçı Halide Edip Adıvar onun için “şarkı söylediğinde tanrı onu dinlemek için aşağı inerdi” benzetmesi yapardı. Benzer şekilde üç defa Meclis’te mebus olmuş Kirkor Zohrab da tutuklanmadan bir gün önce Cercle O’rient’te Talat Paşa ile iskambil oynamışlar, dışarı çıkmış yol üstünde evine giderken Vartkes Serengülyan yukarıdan gelen “emir” ile tutuklandıkları söylenmiştir.

G.Vartabed 1899’da Berlin’de Müzik Festivali’nde kendini tanıtmış, herkesin dikkatini üzerine çekmişti. 1914 yılında Paris’te müzik topluluklarında yer almıştır. Türkiye’ye döndüğünde Türk Ocakları’nda müzik eğitimi vermiştir. Anadolu’yu karış karış gezerek, bugüne kadar gelen 3000’den fazla Kürt-Türk-Arap-Ermeni ezgilerini derlemiş ve nota haline getirmiştir.

İstanbul’da Sultan’a suikast yapılacak iddiası ile ilk tutuklananlar Hınçak Partisi yöneticileri oldu. Başta Paramaz (Mateos Sarkisyan) ile 19 devrimci-sosyalist Beyazıt Meydanı’nda idam edildiler. Yine 24 Nisan tutuklamalarında mebus olan, aynı zamanda yazar-hukukçu kimliği ile bilinen Kirkor Zohrab gözaltına alındı. Abdülhamit döneminde avukatlık mesleğini icra edemeyip yurtdışına çıkmış, fakat II. Meşrutiyet döneminde reformlara inanarak geri dönüş yaptı. İttihatçılara güvenmenin bedelini hayatı ile ödedi. Kirkor Zohrab ile Vartkes Serengülyan Diyarbakır yolu üzerinde Teşkilat-ı Mahsusa çeteleri tarafından hunharca öldürüldü.

Teodoros Lapcinciyan, Konya-Elazığ yolunda çeteler tarafından öldürülmesine ramak kala Ermeni Fedailer tarafından kaçırıldı. 1916-1920 yılları arasında yaşanılanları kaleme aldı. Kemalistler tarafından tutuklanmamak için, Fransa’ya kaçtı. Ücra bir köşede hayatını kaybetti. Taniel Varujan ise Çankırı (Tüney’de) konvoyu çeteler tarafından basıldı. Gözleri oyuldu, bağırsakları deşildi. Beraberinde olan Rupen Sevag ile beş arkadaşı vahşice öldürüldüler. Dikran Kelekyan ise Kızılırmak köprüsü üzerinde öldürüldü. Nehire atıldı….

Saymakla ve yazmakla bitmeyecek olan bu vahşet uygulamalar karşısında gördükleri-yaşadıkları karşısında akli dengesini kaybeden G.Vartabed ile 8 arkadaşı, Talat Paşa’nın yeni bir emri ile İstanbul’a geri gönderildi. Ölümden kurtarılarak geri dönmesini sağlayan başta Amerikan Büyükelçisi Henry Morgenthau olmuştur. İttihatçı kadrolardan Halide Edip Adıvar-Mehmet Emin Yurdakul’un da çok büyük telkinleri ile geri dönmesi sağlanmıştır. G.Vartabed’in yol arkadaşı olan Balakyan anılarında “Gomidas’ın akli dengesi bozulmuş gibiydi. Ağaçları bize saldıran eşkıyalar sanıyor. Başını korkak bir keklik gibi paltomun eteğinin altına sokuyordu. Belki yatışır umuduyla ara bir dua okumam için bana yalvardı” diyordu.

İstanbul’a döndükten sonra bir hastaneye yatırıldı. Tedavisi başarılı olmayınca Fransa/Paris’e gönderildi. Paris Villejuif’te son 18 yıl ne yazdı ne şarkı söyledi ne beste yaptı ne konuştu ne de piyano çaldı… Hayata küsmüş ücra bir köşede 1935 yılında hayatını kaybetti.

Şimdi artık emin ellerde Anavatanı Yerevan’da Pantehonda yatıyor…

Aysel Tuğluk’un Acısı, Hepimizin Acısıdır!

1915 Ermeni soykırımı ile 1.5 milyon, 1945 yılında Naziler tarafından katledilen 6 milyon Yahudi Holokost’u, 1992-95 yılları arasında Boşnaklara karşı girişilen 350 bin insanın katledildiği Bosna soykırımı,1994 yılında Afrika Ruanda’da 100 gün içerisinde 800 bin Tutsi, Hutu’lar tarafından soykırıma uğrarken 20. yüzyılda yaşanan bu felaketlerin yaraları henüz kapanmadı, devam ediyor. Tüm dünyanın gözleri önünde ise bugün Kürt halkı soykırım ve kırımlar ile karşı karşıyadır.

Coğrafyamızda yaşanan bütün katliamların sorumlusu durumunda olan R.T.Erdoğan rejimi, 107 yıl önceki Ermeni Soykırımı’ndaki sorumluluğunu unutmuş olacak ki yine Artsakh ve Kürdistan’da tehcir ve katliamlarına ara vermeden devam ediyor. ABD-AB ülkelerinin halkların başına bela ettikleri Erdoğan TC’si, emperyalist efendilerinden aldığı cesaret ile pervasızca insanlığa karşı suçlar işlemeye devam etmektedir. Ülkemiz 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlük dönemini koşullarını kat kat aşmış, olağanüstü koşulların yaşandığı çok tehlikeli bir süreçten geçiyor. Dün Ermeni, Yahudi, Bosna, Ruanda soykırımlarının bir benzeri bugün ülkemizde Kürt halkı üzerinden uygulamaya konulmuştur.

2015’te devrilen sözde “barış” masasına gelene kadar, 1915’te Jön Türkler ile Ermeni Ulusal Özgürlük Hareketi arasında yapılan görüşmelerinden Kürt ulusal özgürlük hareketi muhakkak dersler çıkarması gerekiyor. Özgürlük-eşitlik ve demokrasi ile birarada yaşama amacıyla yürütülen görüşmelerin hiçe sayılarak önce 1909 Adana katliamları, arkasından gelen Büyük Felaket ile Ermeni ulusu kendi vatanında yok edilmiştir. Verilen sözler tutulmamıştır. 107 yıldır Ermeni soykırımını inkar ve reddedilmiştir.

İnsanlık suçları ile yüzleşme konusunda hareket etmeyen İttihatçı-Kemalist R.T.Erdoğan rejimine hiçbir zaman güvenilemeyeceği bugün yaşanan acı tecrübelerle ortadadır. Türk devlet aklı ile hareket eden R.T.Erdoğan, “barış” görüşmelerinde Kürt ulusal özgürlük hareketinin tasfiyesi planlanmıştır.

Dün Talat-Enver-Cemal yönetiminde Emniyet Müdürü olan İsmail Canbolat gibi azılı halk düşmanlarının yerini bugün Hüseyin Akar, İbrahim Kalın, Fahrettin Altun, Süleyman Soylu gibileri almıştır. Bütün kurumların hükmünü yitirdiği günümüz Türkiye’sinde bu ekip İttihat ve Terakki Partisi’nin rolünü üstlenmiştir.

Bütün hakimiyet alanlarını kaybederek sıkışa sıkışa Anadolu topraklarından başka hiçbir nüfuz alanı kalmayan İttihat ve Terakkicilerin, kaybettikçe saldırganlaşmaları gibi R.T.Erdoğan rejiminin de sonu yaklaştıkça o da zulmün dozunu artırmıştır. Kürt halkının milletvekilleri, Belediye başkanları, HDP’liler hapishanelerde rehin alınmışlar dahası hapishanelerde birer birer katledilmeye başlanmıştır.

Yaşadıkları vahşet, gördükleri akıl almaz olaylar karşısında akıl sağlığını kaybeden soykırım mağduru G.Vartabed olayının aynısı bugün yeniden tekrarlanmaktadır. Bugün bu yaşanılan kara tabloyu tek başına ifade eden, Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesinde sembol isimlerden biri olmuş Aysel Tuğluk’un başına gelmiştir. Aysel Tuğluk, Ermeniler üzerinden linç edilmeyle karşı karşıya kalmış, hafıza ve bilinç düzeyi bu zulüm ve vahşete dayanamayarak travma geçirmiştir.

2016 yılından bu yana hapishanede esir alınan Aysel Tuğluk, bu süre içinde annesini kaybetmiştir. Hapishane koşullarında yetişmesinde büyük emek ve çabaları olan annesi Hatun Tuğluk’un ölüm haberine alan Aysel Tuğluk, bu yetmiyormuş gibi cenaze töreninde bizzat İçişleri Bakanı S.Soylu’nun örgütlediği lümpen mafya bozuntularının cenazeye yönelik saldırıları karşısında, yaşadıkları ve gördüklerinden sonra tamamen hafızasını kaybetmiş, demans hastalığına yakalanmıştır. Henüz 14 yaşında iken ağabeyinin hapishanede öldürülmesi yetmiyormuş gibi annesinin cenazesinde yaşadığı linç olayı, ağır bir travma yaşamasına neden olmuştur.

Hapishaneden elleri kelepçeli vaziyette annesinin Ankara’da toprağa verilmesi için son görevini yerine getirmek için mezarlıkta bulunan Aysel Tuğluk, ülkücü çeteler tarafından saldırıya uğramıştır. Yine Ermeni düşmanlığı üzerinden Aysel Tuğluk ile cenazeye katılanlar tehdit edilmiş ve saldırıya uğramışlardır. “Burası Ermeni Mezarlığı değil, gömseniz bile çıkartıp parçalarız” tehditleri polisin gözü önünde cereyan etmesine rağmen, polis çetelere müdahale etmemiş, engellememiş seyirci kalmıştır.

Aysel Tuğluk annesine yapılan bu zulmü gördü ve yaşadı. Cenaze mezarlıktan çıkarıldı. Dersim’e götürülerek toprağa verildi. Fakat kısa bir süre sonra Tuğluk’un sağlık sorunları kendini göstermeye başladı. Ve bugün artık 5 yıldır “kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, kendi arkadaşlarını tanımıyor, her şeyi unutuyor.” Her geçen gün daha da ilerleyen Demans hastalığı üniversite hastanesinin “cezaevinde kalamaz” raporuna rağmen ATK (Adli Tıp Kurumu) kararıyla, Kürt halkına olan tahammülsüzlük, kin ve intikam almak için hapishanede tutuluyor.

Dün Emniyet Müdürü İsmail Canbolat ne ise bugün de S.Soylu’nun ondan hiçbir farkı yoktur. Gerilla cenazelerine, mezarlıklara yapılan saldırılar, cenazelerin koli içerisinde kargo yolu ile ailelere gönderilmesi, cenazelerin cezalandırmak amacıyla sokaklarda bekletilmesi, cenazeye yaklaşanın vurulması, gerilla cenazelerinin arabaya bağlanarak çekilmesi, cenazelerin derin dondurucularda zorunlu olarak saklanılması, köy ve kasabaların haritalardan silinmesi… gibi insanlık suçları işletenler bizzat Türk devlet aklıdır! Devlette devamlılık esastır!

Kürt-Arap-Ermeni-Bosnak-Afrika halkların gözlerinden damlayan yaşlarda, renk, ırk, din, dili yoktur. Bu hepimizin acısıdır!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu