Güncel

“Yaşam alanımızı elimizden almak istiyorlar”

İstanbul: Devletin kapsamlı saldırılarından ne yazık ki doğa da “nasibini” almakta. Her bulduğu su birikintisinin önene bent çeken devlet, Karadeniz’de yoğun bir HES projesi ile bölgeyi kuşatma altına almak istiyor. Akla hayale gelmedik oyunlarla HES’leri meşrulaştırmaya çalışıyor. ÇED’in gerekli olmadığına dair rapor vermekten kaçınmıyor.

Yeşilırmak üzerinde de yüzlerce HES projesi planlanıyor. Bu konuda çevre örgütlerinin hem hukuksal hem de alanlarda mücadelesi sürerken Taksim’de Yeşilırmak Tozanlı Çevre Platformu tarafından bir eylem gerçekleştirildi.

Yeşilırmak Tozanlı Çevre Platformu’ndan Özge Erdoğan ile Yeşilırmak üzerinde yapılmak istenen HES’ler ve platform üzerine görüştük.

– Yeşilırmak üzerinde yapılması düşünülen 5 HES projesi var. Bu dönemi ve işletilen süreci biraz anlatabilir misiniz?

– Bölgemizde yapılmak istenen Yeşilırmak 1, Yeşilırmak 2, Çilehane, Suçatı 1 ve 2 olmak üzere beş projeden söz ediyoruz. Bunlardan Yeşilırmak 1 ve Yeşilırmak 2, adını ırmağımızdan alan, fakat ırmağı yok etmekten çekinmeyen Yeşilırmak Enerji Elektrik Üretim AŞ tarafından; diğerleri ise ADSEL Elektrik Üretim Ltd. Şirketi ve taşeronu olan  NKD Elektrik Enerji Ltd. Şirketi tarafından yürütülmekte.

Hazırlıkları 2010 yılının sonlarında ve inşaatlar da 2011 yılı Mayıs ayında başlamıştı. Projelerin her biri için “ÇED gerekli değildir” raporu verilmişti. Fakat raporlar verilirken her proje, birbiriyle bağlantılı olmasına rağmen kendi başına değerlendirilmiş, bölgenin genel yapısı dikkate alınmamıştı.

Dolayısıyla raporlar 5 projenin birden bölgeye vereceği zararı öngörmeden çıkarılmış olup gerçeği yansıtmamaktadır.

Bu süreçte halk, olan bitenden bihaber durumda çeşitli yalanlarla aldatılmaya çalışılıyor. Daha bu yıl HES’lerle ilgili düşüncelerini sorduğumuz çoğu köylünün bilgi sahibi olmadığını fark ettik. Arazilerin bir kısmı müştereklerinin bile haberi olmadan usulsüz şekilde kiralanmış ve bunun gibi daha nice yolsuzluk yapılmış. Tüm projeler için 2011 yılında davalar açılmış ve 2012 Nisan ayına kadar bilirkişi beklenmişti. Bilirkişinin gelmesi üzerine Yeşilırmak 1, Yeşilırmak 2 projeleri şirketler tarafından iptal edildi ve böylece haklarındaki davalar düştü.

Bu durum tam bir kandırmaca ve vakit kazanma taktiği olarak tanımlanabilir. Çünkü iptal edilen projeler için hemen yeni iki proje gündeme getirildi. Yargı süreci böylece yavaşlatılmış oldu. Suçatı 1 ve 2 mahkeme kararıyla durmuştu fakat davacı köylerin şirketlerle anlaşması sonucunda tekrar başladı. Çilehane projesi şu anda durmuş vaziyette, Yeşilırmak 2 ise henüz başlamadı.

– Devlet “Acele Kamulaştırma” adında bir yasa çıkardı. Bu yasa çevre için ne anlama gelecek, ne yapılmak isteniyor?

– Zaten sorgulamaya çok alışık bir toplum değiliz ne yazık ki. “Acele kamulaştırma”, adından da anlaşılacağı gibi bir çeşit oldu bittiye getirme yöntemidir. Dediğim gibi bu tür projelerin yapılmak istendiği yerler olan kırsal kesimde yaşayanlar her zaman daha kolay kandırılacak insanlar olarak görülmekte. HES’lerin gündeme geldiği bölgelerde bu uygulamaya rastlanmakta.

Acele kamulaştırmaya gereklilik ise bence aslında hukuksal ve bilimsel dayanağı olmayan uygulamaların olabildiğince üstü kapatılarak yapılması içindir.

Yasada kamu yararından bahsediliyor ama biz biliyoruz ki enerji üzerinden dönen oyunlarda kamu yararı falan değil sermayenin çıkarı düşünülüyor. Ne kamunun ne doğanın ne de doğada yaşayan canlının akıbeti dert ediliyor, aksine çevrenin talanını hızlandırmak hedefleniyor. Hükümetlerin kirli politikalarına hizmet eden her şey ne yazık ki bize aynı ölçüde zarar veriyor.

– Yeşilırmak Tozanlı Çevre Platformu olarak HES’lere karşı nasıl bir mücadele hattı izlenmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

– Biz hukuki haklarımızı sonuna kadar kullanacağız. Onlar istedikleri kadar oyun döndürsünler biz de aynı şekilde kararlılıkla davalarımızın takipçisi olacağız.

Hukuk mücadelesinin yanı sıra halk hareketine dönüşmek hedefindeydik. Yöre halkı yavaş yavaş da olsa topyekûn karşı duruşa ihtiyaç olduğunu fark etmiş durumda.

Bu zamana kadar hep baskılanmaya, yoksun bırakılmaya alıştırılmış. Anadolu insanı için devletin uygulamalarına karşı gelmek kolay değil biliyoruz. Bu durumun bizim en temel hakkımız olan yaşamımızı elimizden alacağını anlatmaya ısrarla devam ediyoruz. HES’lere karşı mücadele etmek meşrudur, insanın en doğal tepkisi olmalıdır. Biz de bu meşru mücadelemizin gerektirdiği her şeye hazırız.

Platformu oluşturduktan sonra İstanbul’da çeşitli toplantılar yaptık ve Mayıs ayında bölgede bir panel gerçekleştirdik. Panele Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Beyza Üstün de konuşmacı olarak katıldı. Beyza Hoca’nın anlattıkları orada yaşayanlar için son derece anlaşılır ve bir o kadar da tetikleyici oldu. İnsanlar haklarını öğrendikçe onlar için mücadele edebilir.

Bu anlamda yaptığımız panel neyin karşısında olmamız gerektiğini anlatmak için çok faydalı oldu. Ağustos ayında ise Almus’ta bir basın açıklaması yaptık. Oraya da halkın katılımı oldukça iyiydi. En son da Taksim’de yaptığımız basın açıklaması umduğumuz gibi ses getirdi ve bizi daha çok yakınlaştıran bir hava yarattı.

Girdiğimiz her ortamda, görüştüğümüz herkese HES’lerin ne olduğunu, enerji ihtiyacı adı altında aslında nelere hizmet edildiğini anlatmaya devam ediyoruz. Gittikçe daha çok ses olacağız.

Biz İstanbul’da yaşayanlar olarak elimiz yettiğince işin peşindeyiz ama daha önemlisi yerelde direniştir. Bu sebeple yıl içinde birkaç kez yaptığımız gibi bölgeye gidip gelmeye, orada da toplantılar ve etkinlikler yapmaya devam edeceğiz. Yörede yaşayan halkımızla birlikte şirketleri yaşam alanımızdan çıkarmak için süreç ne gerektiriyorsa onu yapacak kararlılıktayız.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu