Güncel

GÜNCEL | Gezi Davası; İktidarın Korkusunun Dışa Vurumu!

"Önümüzdeki dönemde açlık ve yoksullukla birlikte itirazların artacağı ortadadır. Bu itirazların tüm kesimlerle farklı taleplerin birlikte hareket etmesi ihtimali uykularını kaçırmaya devam etmektedir."

Gezi davasında 25 Nisan’da kararı açıklayan mahkeme tek tutuklu Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’ye 18’er yıl hapis cezası verdi. Aynı zamanda tutuksuz yargılananların tutuklanmasına karar verdi.

Gezi davasının da mahkeme tarafından verilen kararları da hukuk zemininde tartışmanın anlamı olmadığı açıkça ortadadır. Öncesinde beraat verilmiş, tekrar ortaya getirilip ceza yağdırılması hukuk tartışmasının gereksiz olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Göstere göstere nispet yaparcasına verilen cezaların esas olarak politik yönünü okumak gerçeği tartışmamıza neden olacaktır. Bu gerçeklik dava üzerinden milyonların katılım sağladığı Gezi İsyanı’nın ana hatlarına yönelik bir saldırının sonucudur. Nedir bu ana hat? Çelişkileri ve talepleri farklı olsa da milyonlar Gezi’de birleşik mücadele ile taleplerini birlikte dile getirmiş ve iktidarı hiçbir şeyin korkutamadığı kadar korkutmuştur. Üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen halen gündemde olmasının nedeni budur.

İktidar, Gezi davasının esas nedenini karar duruşmasının hemen ardından Erdoğan’ın dava ile ilgili yaptığı değerlendirmede açıkça ortaya çıkarmıştır. Erdoğan “Gezi olaylarıyla ilgili kararla yargımız, vicdanları rahatlatmakla kalmamış, aynı zamanda benzer niyetleri taşıyanlara da hukuk ve adalet dersi vermiştir” sözleriyle esas hedefin ne olduğunu ortaya koymuştur.

Her tarihsel direniş, mücadele ezen ve ezilenlere önemli dersler ve brikimler bırakmaktadır. Gezi İsyanı da böyledir. Bu deneyim gelişen ve gelişmekte olan mücadelelerde kendi yerini almaktadır.

Gezi gücünü kitlelerin birlikte sokağa çıkmasından almaktaydı. Bu sokağa çıkma hali, egemen kliklerin (iktidar-muhalefet) en büyük korkusunu oluşturmaktadır. Sokağa çıkmayı yasaklamaya çalışan bir iktidar ve sokaktan uzak durulmasını telkin eden muhalefet yan yana durmaktadır. Davada verilen kararların hemen ardından iktidarın sokak uyarısına, muhalefet “tepki verelim ama sokağa çıkmayalım” açıklamaları ile ortak olmaktadır.

Türkiye, milyonların yoksullaştığı ve giderek yoksulluğun tüm kesimlere yayıldığı bir dönemden geçmektedir. Aynı zamanda Kürt ulusuna karşı başlatılan imha ve inkâr politikalarının yükselerek devam ettiği bir dönemi yaşamaktayız. Pandemi ile birlikte artan hak gaspları, işsizlik, yoksulluk, işçi ve emekçilerin yaşam savaşının her geçen gün zorlaşması, gençlerin geleceğinin çalınması, kadın ve LGBTİ+’ların kazanımlarının geri alınmaya çalışılması, Kürt ulusuna yönelik yükselen şiddet, iktidarın sistematik geliştirdiği özel saldırı politikalarının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. İktidar her alanda topyekûn bir savaşa girmiştir. Dolayısıyla her alanda savaşa girmiş bir iktidarın karşısında durmanın yolu Gezi İsyanı’nın ana hattı olan çeşitli taleplerin birarada mücadele etmesinden geçmektedir.

 

İktidar kitleler karşısındaki çaresizdir

Gezi İsyanı’nın bıraktığı kalıcı izler, iktidarın bu izlere yönelik sürekli bir saldırısını da beraberinde getirdi. İktidar, Gezi’nin halkın inançlarına yani dine saldırı olduğu, dış mihrakların oyunu olduğu vb. yalanları defalarca gündeme getirdi. İtibarsızlaştırmaya çalıştı. Ama istediğini elde edemedi.

Diğer bir taraftan iktidar, Gezi İsyanı dönemindeki çaresizliğini unutamamaktadır. Kitleler karşısında şaşalı gücünün yerle bir olduğunu gören iktidar, davalarda bir nevi intikam almaya çalışmakta, çaresizliğini unutmaya ve unutturmaya çalışmaktadır. Erdoğan’ın konuşmasındaki “benzer niyetleri taşıyanlar” söylemi önümüzdeki sürecin sert geçeceğine işaret etmektedir. İktidar kendini buna göre hazırlamaya çalışmakta, sembol olmuş davalar (Kobanê, Gezi) üzerinden kitlelere mesaj vermek istemektedir.

Aradan 9 yıl geçmesine ve bu 9 dokuz yılda artan baskı ve yasaklamalara rağmen korkusunu bastırmaya çalışmaktadır. İşçi ve emekçilerin yükselen mücadelesi, Kürt ulusunun direnişi, kadınların, LGBTİ+’ların, gençliğin sokaktan vazgeçmemesi, Gezi İsyanı’nda gördüğü korku filmini iktidar açısından tekrar başa sarmaktadır.

Önümüzdeki dönemde açlık ve yoksullukla birlikte itirazların artacağı ortadadır. Bu itirazların tüm kesimlerle farklı taleplerin birlikte hareket etmesi ihtimali uykularını kaçırmaya devam etmektedir. Tam da bu noktada iktidarın zayıflığı ortaya çıkmaktadır. Bu zayıflık kendini Gezi İsyanı’nda, Kobanê Serhıldanı’nda da kitlelerin karşısında açığa çıkarmıştır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu