GüncelKadın

GÜNCEL | AKP’nin “Şiddete Karşı” Kanun Teklifi Üzerine

"AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı mücadele; eylem, teşhir politikası önemli olmakla birlikte yetmemektedir. Toplumun en dinamik kesimi dediğimiz kadın hareketinin topyekün güçlenmesi ve bulunduğu eşikten atlaması gerekmektedir."

Kadınlara ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesini öngören kanun teklifi, Meclis Adalet Komisyonu’nda kabul edildi. Teklif, önümüzdeki hafta Meclis Genel Kurulu’nun gündeminde olacak.

Düzenleme, kadına karşı işlenen bazı suçlarda erkeklere “cezai yaptırımın” artırılması olarak propaganda ediliyor. Aslı ise bu tasarı yasalaşırsa, kadın katilleri “pişmanım” dediklerinde ceza indirimi alacak.

Sonda söyleyeceğimizi baştan söylersek; devlet erkeklere “pişmanım” dedirterek kadın katliamlarının önünü yasa ile yeniden açıyor. Ayrıca farklı cinsiyet kimliklerine, cinsel yönelimlere yer verilmemesi; “şüpheli kadın ölümlerine” ilişkin herhangi bir düzenlemenin bulunmaması, iyi hal indirimi ile ilgili düzenlemenin herhangi bir yenilik içermemesi, yasa teklifinin hazırlanma sürecine kadın ve LGBTİQ+ örgütlerinin dahil edilmemesi gibi bir dizi başlık sıralayabiliriz. Biliyoruz ki, bunlar yapılmadığında “kadına karşı işlenen bazı suçlarda cezai yaptırım” propagandası işe yaramıyor. Diğer taraftan erkek egemen devletin birilerini ikna etmek gibi bir derdi olmadı ortada.

Yasayı biraz incelediğimizde; örneğin; 10 yıl hapis cezasına hükmedilmiş bir suçta (istisna olan suçların dışında ve mükerrir değil ise), (1/2) şartla tahliye indirimi uygulanarak 10 yılın (1/2)’si olan 5 yıl, hapiste geçirilmesi gereken süre olacak, bu 5 yıla 1 yıl denetimli serbestlik indirimi de uygulanınca, yalnızca 4 yıl hapishanede kalması gerekecektir.

Açık “hapishane” geçişe ilişkin güncel yasada (Açık İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği) uygulama alanı bulunca, hükümlü bu cezanın yalnızca 1 yılını kapalı hapishanede geçirecek, 1 yıldan sonra açık hapishaneye gönderilecektir. Nitekim, açık hapishaneye Ayrılma Yönetmeliği 6. maddesi uyarınca; hükümlülerden, toplam cezaları on yıldan az olanların bir ayını, on yıl ve yukarı olanların ise onda birini kapalı hapishanede geçirenler, iyi hâlli olan ve koşullu salıverilme tarihine yedi yıl veya daha az süre kalanlar açık infaz kurumuna ayrılabilmektedir.

Sonuçta; 10 yıl hapis cezası alan cezaevinde geçirmektedir. Alınan hapis cezasının 9 yıl olması halinde kapalı infaz kurumunda geçirilen süre, 1 aya inebilmektedir. Verilen hapis cezasının 3 yıl olması halinde ise, Açık İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin 5. maddesi uyarınca fail doğrudan açık hapishaneye geçebilmekte ve “infaz” aşamasında kapalı hapishaneye hiç girmemektedir.

Yasaları uygulamayanlar yasa değiştiriyor!

İktidar her sıkıştığında cezaları ağırlaştırma yoluna gidiyormuş görüntüsü verdiği gibi artırsa bile caydırıcı bir ceza politikası, kadınlara karşı şiddeti ortadan kaldırmaya politikası olmadığı sürece, cinsiyetçi tutum ve söylemler devletin Cumhurbaşkanı tarafından söylendiği sürece yasaları değiştirmenin hiçbir anlamı yok. Yasalara uygun davranmayanlar, mevcut yasaları gereği gibi uygulamayanlar; uymayacakları ve uygulamayacakları yeni yasalar yapmaya çalışıyorlar.

Çünkü işin aslına bakarsak, AKP iktidarı İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı çıkmanın tepkileri dindirmek, başta kendi etkisindeki kadın kurumlarını yanında tutmak için “şiddete karşı yasa yapıyoruz” motivasyonu ile yapıyor bunları. İşin bir yanı buyken diğer yanı AKP, mücadelenin en dinamik kesimi olan kadınlardan korkmaktadır. Yaklaşan seçimlere yatırım için kendi kitlesinin uzaklaşmasını durdurup, yanında tutmak ama korktuğu kadın mücadelesine de gözdağı vermek istemektedir.

Derin bir yoksulluk sarmalı içinde debelenen siyasi iktidar, krizden çıkış yolunu bulmamakta, kriz derinleştikçe toplumsal dinamiklerin temas edeceği öfkeye set oluşturabilmek için en bildik yöntemi olan saldırı silahını devreye sokmaktadır. AKP’nin esasta bir bütün devletin mücadeleye saldırısı, bu topraklarda daima mücadeleden, mücadelenin en dinamik kesimleri olan kadınların öfkesi, Kürt halkının isyanı, devrimcilerin sınıf kininden duyulan korku ikliminden beslenmiştir.

Dolayısıyla mesele yasa değil korku ve sindirme telaşıdır. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıp daha az koruyucu tedbir içeren bir yasa ile kadınlar için bir şey yapılmak istendiğine inanmamız beklenmemelidir. Herkes iktidarın derdinin ne olduğunu bilmektedir.

Çünkü herkes yasayı incelediğinde cezaları artırıyormuş gibi bir düzenleme yapıp hemen ardından koyduğu madde ile erkeklerin cezasızlık zırhı ile korunduğunu fark etmektedir. Örneğin yasada yer alan ve kadınların uzun bir mücadele sonucu kazandığı “ısrarlı takip” suç kapsamına alınıyor ancak akabindeki cümle ile, “Mağdurda ciddi bir huzursuzluk oluşmasına ya da kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olunması” gibi bir madde ile bu erkek şiddetinin yeniden cezasızlık zırhı ile kuşatıldığını görüyor. Çünkü kadınların “ısrarlı takip” şiddeti karşısında, “kendini ciddi bir huzursuzluk içinde hissettiğini” ispatlaması istenecek. Kadın beyanı esas alınmayacak, “ispat” yükümlülüğü getirilecektir.

“Öldür, pişmanım dersin!”

Diğer kritik nokta ise yapılacak değişikliğe göre yargılama sürecinde pişmanlığı gösteren davranışlar veya cezanın “failin” geleceği üzerindeki etkisi göz önüne alınarak mahkeme kararı gerekçelendirilebilir. Fakat “failin” duruşmadaki tutum ve davranışları, “takdiri indirim” nedeni olarak gerekçelendirilemez.

“Failin fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları nedeni”, “failin fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları” şeklinde değiştiriliyor. Mahkemenin veya başkanının “takdir yetkisi” genişletiliyor ve “pişmanlık gösteren” erkeğin şiddeti yasalaşmış, meşrulaşmış oluyor.

Değişikliğin gerekçesinde “Örneğin failin; fiilden sonra ortaya çıkan zararı kendisinden beklenebilecek ölçüde gidermesi veya zararın büyümesini engellemek için ciddi çaba sarf etmesi, gerçeğin ortaya çıkarılmasına önemli ölçüde katkıda bulunması ya da olayın aydınlatılmasında aktif fayda sağlaması gibi içten pişmanlığını gösteren davranışları, takdiri indirim nedeni olarak sayılabilecektir” ifadesi ile kadın katillerine “öldür” , “pişmanım dersin” indirimi alırsın” demektir ve bunun adı erkeklere “af” getirmektir.

Sonuç olarak, kadınlar ve kadın örgütleri mücadele ederken İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelerin, 6284 gibi yasaların uygulanması, kaldırılmaması için veya mevcut yasa değişikliği ile kadınların kazanılmış haklarına dönük saldırılara karşı durmasını sürdürecektir. Ancak AKP’nin kadın düşmanı politikalarına karşı mücadele; eylem, teşhir politikası önemli olmakla birlikte yetmemektedir. Toplumun en dinamik kesimi dediğimiz kadın hareketinin topyekün güçlenmesi ve bulunduğu eşikten atlaması gerekmektedir.

Bu da en sade haliyle tek tek kadın örgütlerinin daha örgütlü bir yapıya, hareketliliğe kavuşması ile mümkündür. Biriken kadın öfkesinin örgütlenmesi ve kazanımlarına daha örgütlü bir cepheden karşı çıkması, kazanımlarına yenilerini eklemesi gerekmektedir. Bunun en güçlü yolu dağınık, parçalı takvimsel günlerdeki tepkinin örgütlü bir şekilde sokağa yansımasıyla mümkündür.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu