DerlediklerimizGüncel

Ergin Yıldızoğlu | Çıkmaz sokakta nostalji

"Gelinen noktada, ulus devletin liberal demokratik biçiminin kapitalist uygarlığın önündeki ekonomik ve ekolojik (iklim, gıda, su) sorunlara cevap verecek özelliklere sahip olmadığı rahatlıkla söylenebilir"

Kapitalist uygarlık, bir çıkmaz sokakta debeleniyor. Perşembe yazımdaki “Dünya ekonomisi artık tükenmiş bir kapitalizmin elinde iki ucundan ‘yanarken’, gezegenin ekosistemi, gıda havzaları, su kaynakları, ormanları, enerji sistemi hidrokarbon tüketimine dayalı bir kapitalist modelin elinde gerçekten yanıyor” saptamasına iki ekleme yapmak istiyorum.

Liberal demokrasinin geleceği üzerine spekülatif düşünceler

Gelinen noktada, ulus devletin liberal demokratik biçiminin kapitalist uygarlığın önündeki ekonomik ve ekolojik (iklim, gıda, su) sorunlara cevap verecek özelliklere sahip olmadığı rahatlıkla söylenebilir.

Birincisi, bu sorunlar küresel çapta işleyen dinamiklerin ürünü, kaynağında da en güçlü, zengin ülkeler var. Bu koşullarda çözüm için hem bu en güçlü ülkeler hem de genel olarak ulus devletler arasında, küresel çapta ekonomik ve siyasi eşgüdüm, gereken kaynaklar için işbirliği, en fazla kirletmiş olanın en fazla katkı yapması gibi “adil” bir paylaşım gerekiyor.

Küresel çapta kaynak dağılımı, plan, proje deyince, ister istemez akla bir düzenleyici (irili ufaklı ulus devletlerin genel plana uymasını sağlayıcı) liderlik sorunu geliyor. Günümüzde bu liderlik mevkisi hızla boşalıyor. İki aday, ABD ve Çin arasında ekonomik, teknolojik rekabet giderek sertleşiyor. Büyük güçler tarihin mirasının ve kapitalizmin koyduğu engelleri aşarak işbirliği yapamazlarsa, uygarlığın sorunlarını katbekat ağırlaştıracak bir hesaplaşma kaçınılmaz.

İkincisi, bu eşgüdüm, işbirliği ve kaynak paylaşımı birçok sınıfın, özellikle milyarder plütokrasinin, CO2, metan gazı üreten, hidrokarbon bağımlısı sanayilerde çalışanların günlük çıkarlarıyla çelişecek bir planlama ve kitlelerin davranışlarını bu planlamaya uygun yönde değiştirme becerisi gerektirecek.

Gerek küresel işbirliği ortamında, gerekse hegemonya rekabeti içinde ulusal düzeyde, planlama-devlet müdahalesi, bu bağlamda yetkin bürokratik-teknokrat yapılanmalar önem kazanacak. Ülkenin kaynaklarını dağıtma ve vatandaşlarının eğilimlerini şekillendirme çabaları içinde, bu teknokrat-bürokratik yapıların hem plütokrasi karşısında göreli, vatandaşlar karşısında yapısal otonomisi giderek artacak, bireysel özgürlükler “toplumsal çıkar” adına sınırlanmaya başlanacak.

Sonuç olarak, kapitalist uygarlığın önündeki yaşamsal sorunlar karşısında liberal demokratik devlet biçimi (güçler ayrılığı, serbest piyasa, bireysel özgürlükler) giderek daha da verimsizleşecek. Piyasaları yakından denetleyen, “toplumsal çıkarlar” adına bireysel özgürlükleri sınırlayan güçlü bürokratik-teknokrat devletlere ilgi giderek artacak.

Kültür endüstrisi hayallerimizi sınırlıyor

Yukarıda özetlemeye çalıştığım karanlık senaryolar içinde gerek liberal demokrasi gerekse de teknokrat-bürokratik güçlü devletler, insanın hayallerinin “kapitalist gerçekçiliğin” dışına çıkmasını, farklı bir uygarlık biçimini arzulamasını önlemeye kesinlikle kararlıdır. Kültür endüstrisinin, kapitalist uygarlık çıkmaz sokağa girdiğinden bu yana en güçlü makineleriyle yine işbaşında olması şaşırtıcı değildir.

Şimdi, kapitalizmi tehdit etmeyen, çokkültürlülük, “yüce nesne olarak” para ve seks gibi birey düzeyinde çalışan temaların dışında, uygarlık düzeyinde ana tema, “bugüne nostaljidir”. Nükleer bir savaşın yıkımı, uzaylıların işgali, virüsler ve zombiler, denetimden çıkarak insanlığı yok etmeye başlayan yapay zekâ, ani iklim değişikliği gibi temalar üzerinde yükselen romanlar, filmler, hatta video oyunlar, bugünkü yaşam tarzını kaosa dönüştüren, felaketleri hayal ediyor; okuyucuyu, izleyiciyi, tüm sorunlarına karşın bugünün ne kadar arzu edilir olduğunu düşünmeyi, “bugüne yönelik bir nostalji” duygusunu teşvik ediyor.

Kısacası çıkmaz sokakta debelenen kapitalist uygarlık, insanlarına, yeni, arzu edilir bir gelecek sunamıyor. Kültür endüstrisi felaket senaryoları içinde insanların dayanışmak yerine birbirini boğazladığını anlatarak süper-bencilliği ve “bugüne nostalji” duygusunu üretiyor: “Dayanışma, ortak yaşam insan doğasına uymaz, düzen bozulunca, ‘insan insanın kurdu’ olur; bugünleri çok ararsın!!!” Tükenmişliğin bundan daha iyi bir ifadesi olabilir mi?

Cumhuriyet Gazetesi 

4 Ekim 2021

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu