GüncelMakaleler

EMEK | Tarımda Bağlılık Krizi Derinleşiyor

"Kırsal alanda köylülerin yaşadığı her sorun kentleri etkilemekte, gıda faaliyetlerini artırmaktadır. Fahiş gıda zamlarının altında uygulanan emperyalist kapitalist tarım politikaları yatmaktadır. Zeytinliklerin talanına karşı durmak ekolojiyi tabiatı korumaktadır."

24 Şubat 2022 tarihinde Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeye başlamasıyla birlikte dünya piyasalarını sarsmaya başlayan ekonomik, siyasi ve askeri krizin en ağır faturasını kuşku yok ki Ukrayna ve Rusya’da yaşayan emekçi halklar ödüyor.

Savaşın ağır yükü bir kez daha halkın sırtlarına yüklenmiştir. Filler tepişirken çimenler eziliyor. Emparyalist güç odakları arasında uzun yıllardır yaşanmakta olan küresel hakimiyet/hegemonyasının çatışma haline evrilip, savaşın Ukrayna topraklarına taşınması emperyalist bloklar içindeki egemenlik krizine yeni bir boyut kazandırmış oldu.

ABD önderliğindeki savaş örgütü NATO’nun kıta sahasını parça parça genişleterek Rusya’nın sınırlarına dayanması Putin ile simgeleştirilmeye çalışan (aslında emperyalist bloklar arasındaki hegemonya mücadelesinin savaş hali olmasından başka birşey olmayan) Rusya ve Ukrayna savaşı bu iki halk dışında Dünya halklarını da açlıkla yüz yüze bırakabilir.

Avrupa sınırında Karadeniz bölgesinde başlayan bu savaş, Rusya ile enerji ticareti olan ülke ekonomilerini olumsuz yönde etkilemiş olsa da aslında ekonomik darbeyi bu iki ülke ile enerji ticaretinin yanı sıra turizm ile devasa boyutlarına ulaşmış tarım-gıda ticaretine sahip ülke olan Türkiye alacaktır.

 

Tarımda özelleştirme

Türkiye’nin 1980 sonrası neo-liberal serbest piyasa ekonomi politikalarıyla emperyalist-kapitalist tarım tekellerinin tarım programlarını uygulamaya başlaması; ülke tarımının yeniden şekillendirmesi sürecini de başlatmış oldu. Son 40 yılda köylük bölgelerin kademeli şekilde siyasi iktidar tarafından parçalandığını görmekteyiz.

1980 öncesi Türkiye coğrafi özelliklerinden kaynaklı tarımda (büyük ölçüde) kendi kendine yeterli az sayıda ülke için yer alırken Özal hükümeti ile başlayan uluslararası iş bölümü sonucu uygulanan tarım politikaları ile 2022’ye gelindiğinde Birleşmiş Milletler raporuna göre dünyada kendine yeterlilik sıralamasında gerileyerek 27 sıraya düşmüştür. Tarım ve gıdada kendine yeterlilikten, dışarıya bağımlı ithalatçı ülke durumuna gelmesinde köylülüğün/küçük aile işletmelerinin tasviye edilerek yerine endüstriyel tarımın geçirilmeye çalışılması gerçek anlamlı pay sahibidir.

Yarı-sömürge sosyo ekonomik yapıya sahip ülke, kırsal bölgelerinde hakim üretim modeli, küçük aile işletmeciliğidir. Türkiye ve benzeri ülkelerde tarım-gıda piyasasının devlet tekellerinden çıkartılıp kapitalist tekellerin hakimiyetine geçmesinin önündeki en büyük sorunlardan biri köylü küçük aile işletmeciliği olduğundan buraların var olan üretim biçimi tasfiye edilerek piyasa için üretime çevrilmesi gerekmekteydi.

Turgut Özal hükümeti ile temelleri atılan tarımdaki dönüşümün özünü, devletin baş belirleyici olduğu tarımdan özelleştirme aracılığı ile çekilmesi oluşturur. Tarımsal kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilerek ticarileştirilmesi, kırsal bölgelerde gelenekleşmiş yerel ürün çeşitleri yerine tarım tekellerinin pazar ihtiyacına yönelik üretim şekline yönelik üretim, küçük üreticinin gücünü kırmıştır.

Küçük aile işletmelerinin tarımdan çekilişini kırsal alan nüfus rakamları açıkça göstermektedir.

1980 yılında ülke nüfusu 44.4 milyon iken şehirde yaşayan sayısı 19.4 milyon (toplam nüfusun % 43.8’i) Kırsal alanda yaşayanların sayısı ise 24.9 milyon (toplam nüfusun % 56.2’si) 2022 yılına gelindiğinde ülke toplam nüfusun, TÜİK verilerine göre 84 milyona yükselmiş, buna 6 milyon civarında mülteci sığınmacı nüfusu da eklediğimizde ülke toplam nüfusu 9 milyon civarına ulaşıyor. 31 Aralık 2021 TUİK verilerine göre nüfusun % 93.2’si il ve ilçe merkezlerinde yüzde % 6.8’i de (5 milyon 770 bin) köylerde yaşıyor. Neo-liberal tarım politikası neticesinde 40 yıl içindeki köylerde yaşayan yani tarımsal üretim faaliyeti içinde yer alanların oranı% 56.2 den % 6.8 e düşüyor.

Köylüler tarımsal üretimle geçimlerini sağlayamadığından yüzlerce yıldır ekip biçtikleri toprakları terk ederek şehirlere göç etmek zorunda kalmış ve tarım arazileri zamanla boşalmaya başlamıştır.  Köylerde ısrarla kalmaya devam edenler ise geçimlerini sağlayabilmek için büyük tarım şirketlerin, gıda-sanayi fabrikalarının, zincir marketlerin, tüccar ve tefecilerin eline terk edilmiş olduğundan köylünün neyi, nasıl, ne oranda, ne zaman üreteceğine bunlar karar verir hale gelmiştir. Üretim desenli belirleme küçük küçük üreticinin elinden alınarak şirketlerin eline bırakılması zaman içinde birçok ürün çeşidinde dışarıya bağımlı hale getirmiştir. Bunlar içinde en ibretlik örnek ise Rusya’nın Ukrayna saldırısı nedeniyle buğday ve ayçiçeği yağında yaşanan sorunlardır.

 

AKP’nin köylülükle savaşı

Yerküremizde buğday tarımının yapıldığı yerin bu coğrafya olmasından kaynaklı dünyada buğday denildiği zaman akla gelen ilk yer Anadolu Mezopotamya topraklarıdır. Dünyaya buğday bu topraklardan yayılmış olsa da AKP iktidarının uygulamış olduğu emperyalist kapitalist tarım politikasının doğal bir sonucu olarak son yıllarda dünyanın en büyük ithalatı yapan ülkelerden biri olmuştur. (Türkiye Rusya’dan, milyarlık nüfusa sahip olan Çin’den bile daha büyük buğday ithalat yapmıştır.) TÜİK verilerine göre 2021 yılında 17. 5 milyon ton buğday üretimi yapıldı. Tarım uzmanları ise iklim krizinin neden olduğu kuraklıktan dolayı üretim 15 milyon ton civarında kalmıştır. Türkiye’nin buğdayda yeterlilik için 19 milyon tonun altına düşmemesi gerekiyor. Yine TÜİK verilerine göre bile üretilen miktar nüfusun ihtiyacını karşılamaktan uzak. 2021 yılında toplam buğday ithalatı % 78’i Rusya’dan (6.7 milyon ton), % 12’si de Ukrayna’dan yapılmıştır.

Buğday ve ayçiçek yağında bu iki ülkeye ciddi bir bağımlılık söz konusu olduğundan savaşın etkisi şimdiden görülmeye başlanmıştır. Türkiye’nin ayçiçek yağında kendi yeterliliği % 64’tür. Bu nedenle Rusya-Ukrayna savaşı ülkemizde gıda krizini çok hızlı bir şekilde tetikleyecek bir faktör olarak karşımızda duruyorken tarımda uluslararası endüstriyel tarım gıda tekellerine var olan bağımlılığı daha da derinleştirecek zeytinliklerle ilgili Cumhurbaşkanlığı kararı, zeytin üretiminin yaygın olarak yapıldığı köylük bölgelerde yeni bir yıkım, rant alanına yol açacaktır.

Bitkisel yağ sanayicilerini derneğinin açıklamalarına göre market raflarında varolan yağ miktarı ancak Nisan ayının ortasına kadar yeterli. Ukrayna-Rusya’dan ayçiçek yağı gelmezse yağ, karaborsada sadece parası olanların ulaşabileceği bir şey haline gelecek.

500.000 ailenin üretimi ile geçimini sağladığı (İzmir Ziraat Mühendisleri Odası) zeytinlikler ile ilgili 28 Şubat 2022 tarihinde resmi gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanlığı yönetmeliği tarihi de manidardır. Savaş nedeniyle ülkemizde ayçiçek yağı kıtlığı yaşanmak üzereyken kökleri topraklarında binlerce yıl öteye uzanan ve halk için kutsallık atfedilen zeytin ağaçları bir gece yarısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle talana açıldı.

AKP iktidarının tarım politikası dolayısıyla zeytinlikler ile ilgili politikası bu topraklardan öç alır gibi her fırsatta zeytin ağaçlarını katline ferman yazmak şeklinde. AKP 20 yıllık iktidarı sürecinde defalarca mecliste 1939 yılında çıkartılan 3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkında Kanununu değiştirmek ve buraların rant alanına açılması için yasa teklifi hazırladı. AKP’nin zeytinlikleri talan açacak olan yasa teklifi başta bölge köylüleri olmak üzere ekoloji mücadelesi veren demokratik örgütleri mücadelesi ile geri çekilmek zorunda kalındı. Ne zaman zeytinlikleri el uzatsa halkın tepkisiyle karşılaştı ve geri adım arttırıldı.

AKP, sermayenin öç alma duygusu ile hareket ettiği 3573 sayılı zeytin yasasına göre sadece zeytinlikler değil zeytinliklere en az 3 kilometre mesafede yer alan yerlerde de maden, taş ocağı, enerji santralleri, kimyasal üretim yapan tesisler vs. kurulması yasaktır. Yıllardır zeytinlik alanları madenlere, enerji santrallerine, otellere, arazi rantına istediği pervasızlıkta talana açamayan AKP bu defa meclisi baypas ederek zeytinlikleri talana açtı.

28 Şubat tarihli yönetmeliğe göre bundan sonra ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanda yürütülmesi mümkün olmaması durumunda “madencilik faaliyetlerinin yürütülmesine ve bu faaliyetler için geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak enerji ve tabii kaynaklar bakanlığınca izin verilecek.” AKP iktidar olduğundan itibaren ulusları tarım gıda tekerlerinin çıkarları doğrultusunda hareket etmiş ve tarım alanları ile ilgili yaptığı tüm icraatlar IMF, DB, DTÖ’nün küresel tarım politikasından başka bir şey değildir.

Bugün yaşanan tarım sorunu sadece köylülerin sorunu değildir. İşçilerin, emekçilerin ortak sorunudur. Kırsal alanda köylülerin yaşadığı her sorun kentleri etkilemekte, gıda faaliyetlerini artırmaktadır. Fahiş gıda zamlarının altında uygulanan emperyalist kapitalist tarım politikaları yatmaktadır. Zeytinliklerin talanına karşı durmak ekolojiyi tabiatı korumaktadır. Ekolojiyi bozacak zeytin talanına karşı durmak sınıflar mücadelesinde emperyalizme karşı dünya halklarının yanında saf tutmaktır. Rusya-Ukrayna Savaşı’nda bugün hayır demek emperyalist bloklar hegemonyasını hayır demek olduğu kadar bu savaş nedeniyle oluşacak gıda krizine karşı da hayır demektir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu