Makaleler

Kaza, fıtrat, kader değil; işçi cinayetleri!

2015 yılının ilk altı ayında en az 794 işçi cinayeti yaşandı. İşçi katliamının en fazla yaşandığı ay ise 162 işçinin öldüğü Mayıs ayı oldu. İşçilerin ölüm sebebi arasında bu yıl birinci sırada trafik kazaları; 225 işçi trafik ve servis kazalarında yaşamını kaybetti. İşçi ölümlerine basit bir zayiat gözüyle bakan patronlar, bu ölümler trafik kazalarıyla gerçekleştiğinde trafik kazası diyerek geçmekle yetiniyor. Hatta patronlar cephesinden en cezasız kalan işçi cinayetine dönüşebiliyor trafik kazaları.  Bu açıdan baktığımızda trafik kazaları bir işçi sağlığı sorunudur. Servis araçlarına, araba bagajlarına doldurulmak suretiyle hiç bir güvenlik önlemi almadan çalışmaya götürülen işçilerin ölümlerinden başta patronları olmak üzere bu konuda sistematik bir şekilde politika üretmeyen devlet sorumludur.   Bir diğer cinayet sebebi ise meslek hastalıkları… Tespiti ve istatistiki bilgilerin edinilmesinde en zorlanılan işçi cinayetlerinden birisi olan meslek hastalıkları bu süreçte en fazla işçi cinayetine neden olan sebeplerden biri ve her geçen gün artan bir seyir izliyor. 

Güçlü bir tepki ve öfkenin örgütlenemediği, örgütsüzlüğünün arttığı bu süreçte devlet cephesinden geliştirilen ve toplumsal psikolojiyi dumura uğratan, sınıf kinini kontrol ve dizginleme politikası olarak kader, fıtrat açıklamalarının işçi cinayetlerini sıradanlaştırma operasyonları anlamına geldiğini söylemeliyiz. Dini inançlar sömürülerek işçi cinayetleri noktasında en yetkili ağızlardan yapılan açıklamalar, bir celladın ruh halini yansıtmaktadır.
İşçi cinayetlerinin politik karşılığı, sermayenin daha fazla kâr edebilmesi için işçilerin yaşamlarının değersizleştirilmesinden başka bir şey değildir. Emperyalist-kapitalist sistem bütün dünyada bu uğurda her yıl yüzlerce-binlerce işçiyi iş kazası adı altında katletmekten sakınmamaktadır. Emek sömürüsünün en katmerlisini yaşayan kadın ve çocuk işçiler, işçi cinayetleri bilançosu içerisinde de en geniş yeri kaplamaktadır. Bu yıl yaşamını yitiren 794 işçinin 50’si kadın, 8’i 14 yaş altı çocuk, 18’i ise 15-17 yaş arası çocuk işçilerden oluşuyor. Sigortasız, sendikasız, kayıt altına alınmadan çalışmanın en çok olduğu alanlarda çalışan kadın ve çocuk işçilerin iş cinayetine kurban gitmelerinin ve yaralanmalarının tespiti de en az olmaktadır. İşçilikleri kayıt altına alınmadığı gibi ölümleri de işçi cinayeti olarak kayıt altına alınmamaktadır.
Burada bir de göçmen işçilerin gerçekliğini görmek gerekir. Suriye’de yaşanan savaştan sonra Türkiye’ye geçen binlerce göçmen işçi, şovenizm ve ırkçılık kıskacında en ağır koşullarda, ucuz iş gücü olarak görülmektedir. Sığınmacı durumlarından faydalanılan göçmen işçiler, işçi cinayetlerinden de azade tutulmamaktadır. Bu yılın ilk altı ayında katledilen 794 işçinin 37’si göçmen işçilerdir ve bunların 29’unu Suriyeli işçiler oluşturmaktadır. İşçi cinayetleri her yazımızda ifade ettiğimiz gibi bir savaşın bilançosu anlamına gelmektedir.
Bütün bu tablolardan sonra işçi cinayetlerinin sorumlularının cezalandırılması noktasında birkaç örneğe değinmek gerekiyor. Esenyurt’ta Marmarapark AVM inşaatında yaşamını yitiren 11 işçinin davasında patron beraat etti. Ermenek’te 18 madencinin yaşamını yitirdiği davada yargılanan, içerisinde işverenlerin de olduğu sanıklar işçi aileleri sinir krizleri geçirirken, bütün pişkinlikleri ile mahkemeyi gülerek, kendi aralarında şakalaşarak izleyebilmektedirler. Torunlar Center’de denetleme yapılmasına soruşturma izni verilmemiştir. Soma davasının sonucu ise daha başından bellidir.
Bütün bu işçi cinayetlerinde değil asıl sorumluların cezalandırılması, göstermelik olarak mahkemeye çıkarılanların dahi cezalandırılmamaları sistemin kendi kendini ödüllendirmesidir. Doğallığında cinayetlerin sorumlulukları olan sistemin sahipleri elbette ki kendi mahkemelerinde kendilerini cezalandırmayacaktır. Ancak toplumsal olarak gelişen işçi sınıfının öfkesi bu tablonun tersine çevrilmesini sağlayacak. Bugün sistemi bekleyen ekonomik-siyasal kriz işte bu açıdan işçi sınıfı lehine çevrilecek odak noktaları oluşturmaktadır. Sistemin krizini işçiler lehine fırsata çevirmek için öfkenin patlama noktalarına konumlanarak örgütlenmeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu