Makaleler

Aslolan Sömürü Çarkının Kırılmasıdır;

Aslolan Sömürü Çarkının Kırılmasıdır; Geleceği Kuracak Güç Ellerimizdedir!

AKP’nin zaman kazanma, süreci zamana yayma böylelikle hamle üstünlüğünü ele geçirme manevraları ile karşı karşıya bulunuyoruz. 7 Haziran seçimlerinin üzerinden bir ayı aşkın bir süre geçmesine rağmen Cumhurbaşkanı mecliste en fazla oyu alan partiye hükümet kurma görevini yeni lütfetti. Davudoğlu’nun görevi almasıyla olası koalisyon senaryolarının gündeme gelmesi, bunlar üzerinden çeşitli polemiklerin yapılması beklenirken durum böyle gelişmedi. Davudoğlu, koalisyon maratonuna, AKP medyasının erken seçim tartışmalarıyla başladı. Erken ya da R.T.Erdoğan’ın deyimiyle “yeniden” seçim olasılıklarının gölgesinde aheste aheste, hükümet kurma turlarına başlayacağını duyurdu.

7 Haziran seçimlerinde ağır bir yenilgi alan ve giderek gücünü ve etkisini kaybetme ile yüz yüze bulunan, geniş halk yığınları üzerindeki prestiji giderek düşen AKP/Erdoğan, söz konusu durumu tersine çevirmek adına bir yol haritası hazırlamışa benziyor.

AKP’nin, kaybettiği mevzileri yeniden kazanmak, yitirdiği imajı toparlamak ve makyaj tazelemek istediği anlaşılıyor. Gelinen aşamada, hedeflerin revize edildiğinden de söz etmek mümkün. 7 Haziran seçimlerinde 400 milletvekili isteyen Erdoğan’ın bugün kaybettiği gücü ve etkiyi yeniden tesis etmeye daha fazla ihtiyacı olduğu bir gerçek. Özellikle T. Kürdistanı’nda ciddi bir yenilgi alan, HDP karşısında ağır bir hezimet yaşayan ve meclisteki ezici çoğunluğunu da kaybeden AKP’de, bugün için ilk hedefin söz konusu geriye gidişin durdurulması olduğu açık.

Erken ya da “yeniden” seçim, bu amaç etrafında anlam kazanıyor. Sürecin ana yönünün AKP’de yaşanan çözülme ve geriye doğru gidişi durdurmak olduğu görülüyor. 7 Haziran’dan bugüne Erdoğan/AKP’nin attığı tüm adımlar bu ana yönelime paralel gelişti. Suriye’ye yönelik saldırı/işgal histerisi, buna dönük açıklama ve söylemleri de bu eksende okumalı. Süreci olabildiğince uzatmak ve bunun faturasını muhalefete kesmek, her türlü koalisyon seçeneğini, gücünü artırmak için değerlendirmek temel çıkış noktasıdır. Olası bir hükümeti bu esaslar üzerine inşa etmek, koalisyon hükümeti durumunda, tek başına hükümet kurabilecek duruma geldiğini hissettiği an koalisyonun ipini çekmek amaca uygun hamlelerdir. Elbette ilk aşama koalisyon seçeneğinin tüketilmesi olacaktır. Bu bağlamda meclis başkanlığı seçimlerinde MHP ile yaşanan flörtün bir mesajı olabileceği açıktır. 7 Haziran seçimlerinde AKP’nin önemli oranda MHP kitlesine yöneldiği, gerici, milliyetçi ve şovenist söylemlerde patlama yaşadığı biliniyor. Kısa vadede AKP’nin, bu kesimlerin dışında, CHP ve HDP seçmeninden, sonucu değiştirecek düzeyde bir oy alması olanaklı görünmüyor. MHP koalisyonu, olası bir erken seçimde AKP’nin tek başına hükümet kurabilecek güce ulaşamayacağı düşünüldüğünde gündeme gelebilecek ve yaşam bulabilecek bir olasılıktır.

 

Savaş Hükümeti”

Söz konusu koalisyonun ömrünü ise yine AKP’nin anket şirketleri ve kanaat önderleri ile kullanışlı aptalları belirleyecektir. Bu zevat, “bugün erken seçim olsa AKP tek başına hükümet kuracak bir oy alabilir” dediği vakit erken seçim için işaret verilecektir. Pek çok kesim için daha zor ama daha uzun ömürlü olur denilen AKP-CHP koalisyonunun gidişatına yön verecek ana hatlarında benzerlik taşıdığı söylenebilir.

davutoglu chp erdogan mhp diyor h73298 98476Seçeneklerden ilkine diğerinden farklı bir nitelik bağlamında, savaş hükümeti yakıştırması yapmak ise sorunu tek yanlı ve yanlış bir şekilde ele almak olacaktır. MHP ile kurulacak bir koalisyonda saldırıların söylem, üslup ve yöntem bağlamında belli bir ton farkı göstereceği bir gerçektir. Ne var ki arada bir nitelik farkı da yoktur. Zira, üç partide sistemin devamlılığını sağlamak adına kurulan birer düzen partisidir. Emperyalistler ile Komprodor Burjuvazi ve toprak ağalarının çıkarları olduğunda, bahsi geçen partilerin aynı çizgide saf tutacağı açıktır. Yaşamını efendilerinin çıkarlarını savunmak ve ezilenlere düşmanlıkla geçirmiş, tescilli katil Süleyman Demirel’in cenaze töreninde gösterdikleri birlik ve beraberlik henüz hafızalardadır.

Kuşkusuz tek başına iktidar koşulları da kendiliğinden oluşmayacaktır. Olası bir “yeniden” seçimde 7 Haziran’dan farklı bir sonucun ortaya çıkabilmesinin yolu rakiplerin zayıflatılmasından, etki gücünün azaltılmasından geçecektir. AKP’de ifadesini bulan hâkim sınıflar, yeniden tek başına iktidar olmak adına önemli bir güç tahkimatı yapmakta, mevzileri güçlendirmekte buna eşgüdümlü bir şekilde de saldırılarında ivmeyi yükseltmektedir.

Yetkisi düşmüş ve fiilen artık olmayan hükümetin gerçekleştirdiği atamalar, devletin kritik organlarına yönelik müdahaleler, taarruz öncesi gücün yeniden re-organize edilmesi olarak okunabilir. Kobanê serhildanı gerekçe gösterilerek, yurtsever harekete yönelik ülkenin dört bir yanında düzenlenen ve adeta siyasi soykırımı andıran kapsamlı operasyon, gözaltı ve tutuklamalar, mevzilerin düşmanın zayıflatılmasıyla güçlendirilmesi esprisi kapsamında yaşam bulmaktadır. AKP’nin yurtsever, devrimci ve ilerici güçlere yönelik saldırganlığında vitesin büyütüleceğini, kapsamın genişleyeceği anlaşılıyor.

Kürt ulusal sorununda olası bir seçim öncesi fiili bir savaştan öte, rakibin parça parça ve zamana yayılan darbelerle zayıflatılması yöntemine başvurulacak gibi görünmektedir. Bu cephede sürecin nasıl gelişeceği Kürt ulusal hareketinin izleyeceği tavra bağlı olacaktır. Bu başlıkta sürecin ısınacağı ve hareketliliğin artacağı görülüyor. Hesaplaşma ve mücadelenin ana üssü ise Rojava’dır. Çeşitli illerde düzenlenen operasyonlar, tribünlere yönelik hareketlerdir ve seçim yatırımıdır. Zira biliniyor ki, TC başından beri Suriye’de yaşanan savaşın doğrudan bir tarafıdır.

Öfke, Direniş, Zafer!

Koalisyon ya da değil kurulacak hükümetin, sömürü ve zulüm politikalarında, doğaya ve çevreye yönelik yağma ve talanda gemi azıya alacağı açıktır. Büyük bir ekonomik krizin sesleri duyulmakta, egemenler kendi yarattıkları canavarın faturasını emekçilere kesmenin hazırlığını yapmaktadır.

havvaNitekim pek çok yerde açığa çıkan eylem, direniş ve işgaller bunu anlatmaktadır. Türk, Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan ezilenler için hayat giderek daha çekilmez hale gelmekte, biriken öfke parça parça su yüzüne vurmaktadır. Manisa’da çoğu kadın 15 işçi katledilirken, yılın ilk altı ayında 794 iş cinayeti yaşanmıştır. Karadeniz’de “Yeşil Yol”da ve Artvin Cerattepe’de maden ocağında ifadesini bulan çevrenin ve doğanın talanına yönelik tepkiler, Roboski halkına yönelik devletin bitmeyen düşmanlığı ve buna karşı gelişen direniş; Batman’da TPIC, Pendik’te Serapool, Taksim’de Dora Otel işçilerinin direnişleri biriken öfkenin birer izdüşümü niteliğinde.

Ezilenlerin kaderini, geleceğini belirleyecek esaslı kapışma, gelişen/gelişecek fiili meşru mücadele olacaktır. Ezilenlerin siyasetinde, sınırları ve yapılabilecekleri, egemenlerin yasaları ve kurumları değil tarih yazan yığınların çıkarları belirleyecektir. Saldırganlığa karşı en geniş kesimlerle biraraya gelmek, çeşitli biçimler altında birliktelikler kurmak, içinde yer almak ve fiili meşru mücadeleyi geliştirmek bir ihtiyaçtır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu