GüncelMakaleler

ANALİZ | Gerçek Devrimci Faaliyeti İnşa Etmek İçin Bir Giriş Noktası

"HDP’ye Dönük Saldırıların Gösterdikleri Üzerine: Siyasetimiz, her politik sürecin Kürt sorunuyla ilişkisini kaba biçimden uzak gerçek temas noktalarını iyi incelemeli ve her politik sürecin Kürt sorunuyla ilgili pratik yanını inşa etmesi gerektiği sonucuna ulaşılabilir"

Sınır ötesindeki her karışıklığa savaş götüren, Libya, Yunanistan, Irak, Suriye ve şimdi de Dağlık Karabağ’a askeri saldırganlık dışında bir söz ve eylemi bulunmayan, içerde ise sosyal medyadan yazı yazına soruşturma, sokağa çıkana jop, örgütlenene hapishane, Kürt’e işkence ve ölüm dışında bir şey vermeyeceğini açık açık ilan eden, bu faşizan politikalarla süreci götürmeye kafayı koymuş, ilhak ve sömürge sınırlarını genişletebileceğine inanmış bir ülke yönetimi aklın, mantığın ve vicdanın sınırlarını kat be kat aşan her türlü kötülüğe bulaşabilir.

Böylesi bir ülke, portakal değil, araba da değil savaş ihracatçısı olur.

Daha dün yüzlerce ölüsü ve tarihinin en büyük patlamasını yaşamış olan bir memleketten ırkçılık devşirmeye çalışacak kadar alçaklaşabilir.

Ve elbette demokrasiye ihtiyaç duymaz, adalet, hakkaniyet, meşruiyet gibi kavramlarla ilişiğini çok katı bir şekilde keser. Tecavüzcü askeri dışarı salar, tacizci polisi göreve iade eder. Geriye diğer her şeyden yalıtılmış, saf bir faşizm kalır. Bunun da herkes tarafından bilinmesini ister.

Sürecin en başından, bu gerçeği kabul ederek hareket etmek oldukça değerlidir ve aslında gereksiz birçok ıvır-zıvırla uğraşmamızın ve zaman kaybetmemizin önüne geçer. Buradan, özellikle belirtmek gerekir ki, -tırnak içinde- demokratik yollarla kazanılan kurumların kendi kendimize faşist yönetime bahşetmemiz gerektiği anlamı çıkarılmamalıdır.

Aksine demokratik olan her şeyin kolay kolay elimizden alınamaması için sonuna kadar savunulması gerekir, ancak mücadeleye, kazandığımız her noktanın bir gecede gasp edileceğinin bilinciyle ve ciddiyetiyle girişilmelidir. Bu açıdan Ayhan Bilgen’in tutuklandıktan sonra twitter hesabından yapılan pazar sabahı paylaşımı, meselenin özeti mahiyetindedir:

“Demokrasi varmış gibi davranmalarındansa bu kadar açık bir hukuksuzluğa imza atılması, Türkiye demokrasisi açısından çok daha değerli bir farkındalık ve kazanıma vesile olacaktır.”

***

Yaşamını yitirenlerin neredeyse tamamının HDP tabanından olduğu Kobanê eylemleri süreci ile ilgili aradan 6 yıl geçmesine rağmen, bu eylemler bahane edilerek HDP’ye büyük bir siyasi operasyon gerçekleştirildi. Bu siyasi saldırıya HDP’nin kazandığı Kars Belediyesi’ne yönelik kayyum saldırısı ile devam edildi. HDP’ye yönelik bu gelişmelere ilişkin Ahmet Murat Aytaç, Gazete Duvar’da yayımlanan ve “Siyasal baskıyı anlamak: Kayyum tutuklama ve diğerleri” başlığını taşıyan yazısında, bu sürecin genel olarak birçok yazar tarafından nasıl yorumlandığını belirtmiş ve yazarların birçoğunun yaşanan krizin ve salgın yönetimde yaşanan başarısızlığın üstünü örtmek amacıyla ya da HDP ve İYİP’in gerilimini ve muhalif blok arasındaki ayrılığı derinleştirmek amacına bağladıklarını ifade etmişti.

Belki bu iki şeye yani HDP’ye yapılan operasyonlarla “üstü örtülmeye çalışılanlara” birde dış politikada alınan başarısızlıklar eklenebilir. Ancak yıllardır ve bilfiil HDP’ye dönük saldırılar olmasına rağmen, gerek birçok yazar gerekse de ezen ulus milliyetçiliğinden mustarip birçok siyasi oluşum süreci basit gündem değiştirme olarak ele almaktadır. Ancak yine Gazete Duvar’da yayımlanan ve Kemal Can tarafından “Gündem budur işte” başlığını taşıyan yazıda da belirttiği gibi: “Bu meselenin sıkışan iktidarın gündem değiştirme çabasıyla filan bir alakası yok.”

Ve hatta süreç mantıklı bir gözle takip edildiğinde, şoven yaklaşımdan sıyrılındığında, aslında diğer birçok meselenin Kürt halkına dönük saldırıların bahanesi ya da diğer birçok şeyin Kürt halkına/HDP’ye saldırmak için bir boşluk olarak değerlendirildiği görülecektir.

Yani esas gündem Kürtlere saldırıdır. Bunun tali yanı ise, bu saldırıların ülkenin diğer başarısızlıklarının üstünü örtebiliyor oluşudur. Genel bir şekilde ifade etmek gerekirse, HDP’nin de söylediği gibi amaçlanan şey, “HDP’siz bir Türkiye” ve “HDP’siz bir siyaset”tir. Daha doğru bir ifadeyle, amaçlanan şey, mümkünse Kürtlerden arındırılmış bir Kürdistan coğrafyasının yaratılması için gereken her şeyin yapılması ve her fırsatın bunun için değerlendirilmesidir.

Kürtlere saldırmanın, meşru zeminini oluşturmak amacıyla ve ırkçı zihniyetin bulaştığı faşist kitlenin Kürt ulusuna karşı güdülenmesi için yüce ve ulu bir Türk ideali oluşturulmalıdır. Çakma ve yapay bir şekilde oluşturulan ve adına bugün “Mavi Vatan” ve “Kızılelma” dedikleri ırkçı ve sömürgeci politikalar diğer bir takım ulaşılması zor hedefleri dışında esasen içerde Kürtlere karşı saldırı amacıyla uygun ortamın yaratılması için devreye sokulduğu görülebilir.

Unutulmamalıdır ki, Faşist Türk Devleti’nin iç siyasette izlediği politika hala “çöktürme stratejisi” ve onun hedefleridir. Dışarda izlenen politikalar, içerideki bu hedefe varılabilmesi için hayata geçirilmekte ya da en azından iç politikadaki bu faşist hedeflere ulaşabilmek için destekleyen bir şekilde oluşturulmaktadır.

CHP ve İYİP’in durumu

Güncel süreçte tartışılan bir diğer konu ise sistemin “muhalif” partilerinin nasıl hareket ettiği ve nasıl hareket etmesi gerektiği üzerine oldu.

Burada soru şudur. CHP veya İYİP ya da diğerleri neredeyse tamamı HDP ve ona yakın meslek örgütleri, örgütler üzerinden hayata geçirilen faşizan – anti demokratik uygulamaların eni sonu ülkeyi ve doğal olarak “kendisi”ni vurmayacağını göremeyecek kadar aptal olabilir mi?

AKP-MHP bloğunun HDP’ye Kürt halkına dönük saldırıları üzerinden kendi işine yaramayan her ama her şeyi kısa sürede yok saydığı, koyu bir faşizmi fiiliyata sokarak kendi iktidarını mantık sınırlarını dahi zorlayarak pervasızca genişlettiği bir ortamda saldırıların Kürt halkıyla sınırlı kalacağını sanmak ahmaklık değil midir?

Bu saldırıların Kürtleri aşarak, emekçileri, kadınları, gençleri, LGBTİ+’ları, mültecileri vurmayacağı düşünülebilir mi? Nitekim bunların tamamına; adaletli – eşit bir yaşam isteyenleri de geçtik, şu topraklar üzerinde normal bir gün geçirmek isteyenleri sistem fazlasıyla hedefe oturtmuş durumda. Bu saldırılar üzerinden kendini var etmeyi başarmış iktidar kliği, şüphesiz iktidara aday diğer faşist klikleri de şüphesiz vakti geldiğinde şiddetle dizginleme yoluna gidecektir.

Ancak her ne kadar ayan beyan ortada olsa da CHP ve İYİP gibi sistem partileri, şu an Kürt ulusuna dönük esaslı tüm saldırılarda ve sürecin örgütlenmesinde iktidar bloğu ile yan yanadır. Güncel saldırıda telefonla aramaları, birkaç demeç vermeleri, kendi kitlelerinin ayan beyan ortada olan anti-demokratik uygulamaya karşı verdiği tepkiyle alakalıdır.

Böylelikle, demokratik değerlere az çok sahip ve empati yetisini hala yitirmemiş olan kitlelerin sistem partilerinden kopuşlarını engellemek amacıyla “demokrat” görünülmüş olacaktır. Bu nedenle demokrasi çabasının ve politik çalışmaların esas hedefi şu an bizimle düzenli olarak yürümeyen ama örgütlenme potansiyeli olan bu kesimler olmalıdır.

Sistem partilerinin düşmanlıkları her kritik süreçte yeniden hortlamakta, Meral Akşener’inde oldukça gerçekçi bir şekilde ifade ettiği gibi kan davaları devam etmektedir.

Tüm bunlarla beraber, şu basit gerçeğin kabul edilmesi politik ve devrimci faaliyetin gelişmesi için daha güçlü adımların atılmasına ve gerçek siyasa bir faaliyetin inşa edilmesini kolaylaştıracaktır. Birincisi, önümüzdeki uzunca bir süreçte ülkede demokrasi varmış gibi gösterilme kaygısı bile güdülmeyecektir. İkincisi, faşist saldırıların hem içeride hem dışarıda ana hedefinde olacaktır. Üçüncüsü, faşist saldırılar, politik hareketlerle kitleler arasındaki bağ ve kitlelerin siyasal faaliyet içerisinde yer alabilecekleri kanalları hedeflemektedir.

Bu çıkarsamayla beraber, siyasetimiz, her politik sürecin Kürt sorunuyla ilişkisini kaba biçimden uzak gerçek temas noktalarını iyi incelemeli ve her politik sürecin Kürt sorunuyla ilgili pratik yanını inşa etmesi gerektiği sonucuna ulaşılabilir. Yine önemli bir diğer konu ise kitlelerin içerisinde yer alabileceği ve politik örgütlerin bu kanallar aracılığıyla da kitlelerle bağını güçlendirebileceği kurumlardaki çalışmalara ve onların kazanılmasına ağırlık vermelidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu